28. Bölüm

3.1K 282 9
                                    

Herkese selamlarr💚 Umarım gününüz güzel geçiyordur. Keyifli okumalar dilerim😊

BİRCE

Bir kafe sahibiyseniz mekanınızdaki kutlamalara hazırlıklı olmanız gerekir. Taze pastalarınız ve belki başka tatlılar günün her saati doğum günü sahibini mutlu etmek için hazır bir şekilde bekler. Kalipso'yu elimden geldiğince böyle ani gelişmelere hazır tutardım. Yine de kapıdan içeri telaşla giren Murat'a şaşırmıştım. "Birce yardımına ihtiyacım var," demişti telaşla. "Sude'nin doğum günü yaklaşıyor ve henüz hiçbir şey düşünmedik. Böyle şeyleri çok önemser."

"Ben ne yapabilirim ki?" Sude maddi durumunun iyi oluşunun da getirisiyle büyük ve şaşalı kutlamaları seviyor gibi görünüyordu. "Seni lüks bir yere yönlendirmemi ister misin?"

"Yiğit pastayı senin yapman konusunda ısrarcı ama," dediğinde zihnim çoktan farklı yerlere gitmişti. Ayvalık'taki telefon görüşmemizden sonra döneli iki gün olmuştu ama Yiğit'le henüz karşılaşmamıştık. Birkaç günlüğüne iş için yurtdışına gitmesi gerektiğini söylemişti.

Bir de sesimi duymaya ihtiyacı olduğunu ama bu hiç söylenmemiş gibi davranmayı tercih ediyordum.

Sude'yle ilgili varsayımlarıma gelirsek bunlar haksız önyargılar değildi. Yaşadığımız bazı olaylardan sonra bu çıkarımda bulunmuştum. Sude, Murat, Mert ve Yiğit artık Kalipso'nun daimi üyeleri gibiydiler ve bunun rahatsız olduğum bir yanı yoktu. Mert'in rahatsız edici flört girişimleri sona ermişti. Murat'la aramızda oldukça huzurlu bir arkadaşlık ve dert ortaklığı gelişmeye başlamıştı.

Yiğit'se... Onunla ne olduğu veya olacağı hakkında düşünmek istemiyordum. Yalnızca aramızda mesafe olsun istiyordum. Oysa bu isteğimi anlıyormuşçasına gözlerini dikip dikkatle beni izliyordu ve her bakışı elimi ayağımı kontrol etmemi zorlaştıracak kadar dengemi bozuyordu. Aklımı karıştıran bir yanı vardı ve bundan koşarak kaçmak istiyordum. Ama kaçamıyordum.

Aralarından bir tek Sude ile bir türlü anlaşamamıştık. Aslında benim kendisi ile herhangi bir sorunum yoktu. Kafeme gelip sürekli beni küçümsemesi dışında belki sevimli bile sayılabilirdi. İşlerimi azaltıp yanlarına oturduğum her an sürekli bir açığımı arayıp beni aşağılamaya çalışmanın bir yolunu buluyordu. Bunların hiçbirine karşılık vermiyordum çünkü kendimi ispatlamak gibi bir derdim yoktu. Yiğit'in yurtdışından döndüğü akşamki yeni küçümseme seansındaysa bir misafirimiz vardı. Ceyda kendisine ve bize saldıran insanlara karşılık vermekten asla gocunmazdı.

"Geçen haftaki Paris seyahatimde çok güzel bir restorana gittim. Lumière de Soleil. Kesinlikle gidip krem karamellerinin tadına bakmalısınız." dedi. Maddi durumunun iyi oluşuyla övünmeyi seviyordu ve bu gerçekten sorun değildi, herkesin kendi bileceği işti. Sözlerine bakışlarını bana çevirerek devam etti. "Birce sen hiç Paris'e gittin mi?"

Bu soruya Ceyda kahkahalarla gülerken ben ciddi bir ifade ile Sude'ye cevap verdim. "İki yıl orada yaşadım."

"Öyle mi?" dedi kaşları memnuniyetsiz bir ifadeyle yukarı kalkarken. İstediği cevabı alamamış olmak onu memnun etmemişti. Bu yüzden sorularına devam etti. "Yoksa bir akrabanın yanına falan mı gittin?"

Derin bir nefes aldım ve "Hayır, yüksek lisans yaptım Paris'te." dedim.

Ceyda lafa girerken "Dünyanın en iyi gastronomi okullarından birinde olduğunu Birce belirtmez ama ben belirtmiş olayım. Hemde dünya çapında burs kazanan beş yetenekli kişiden biriydi." Sonra da gülümseyerek kahvesini yudumladı.

Beni Sen İnandır (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin