Öğle arasında bahçedeki banklardan birini istila etmiştik. Cahit ve İlteriş normal bir şekilde bankta otururken Berkan yaslanma yerine oturup ayaklarını oturma yerine koymuştu. Nisa is yerde oturmuş yüzü banka dönük bir şekilde bağdaş kurmuştu. Aramızdaki tek enayi ben olduğum için ayakta dikiliyordum. Oysaki Berkan'ın ayak ucuna oturabilirdim.
"Etekle bağdaş kurmuş oturuyor olman hiç etik değil bence."
Nisa asfalttaki gevşek taşlardan birini eline alıp Berkan'a fırlatırken "İtikli biğdiş kirmiş itiriyir ilmin hiç itik diğil binci," diye onu taklit etmeyi de ihmal etmedi. Bazen lisede değil de ana okulunda olduğumuzu düşünmeden edemiyorum.
"Oğlum ben niye ayaktayım ya," diye söylenip bakışlarımı yarı kalabalık bahçede gezdirdim. Okul garip bir şekilde spora çok önem verdiğinden hem bir voleybol hem de bir basketbol sahası vardı. Voleybol sahasını bizim dönemden kızlar işgal etmişti, bir de onlardan üç tane oğlan vardı. Basketbol sahasında ise dört dönemden de erkekler oynuyordu.
"Biz neden oynamıyoruz hiç şu sahalarda?"
Cahit inanamazmış gibi baktı yüzüme. "Berbatız çünkü. Futbol olsa oynardık."
İlteriş onu başıyla onayladı. Ne vardı sanki kötüysek? Sanki şu an oynayan avanaklar NBA'de oynuyorlar. Başımı iki yana salladım bu tutumlarını onaylamadığımı göstermek için. "Böyle yapa yapa özgüvenimizi zedeliyoruz işte," diye de ekledim.
"Ben okulun basketbol takımının kaptanıyım."
Berkan'ı ilk tanıdığım zaman ikimiz de altıncı sınıftaydık. Berkan yan sınıfımdaydı ve yani o yaşlarda sadece kendi sınıf arkadaşların ile arkadaş olurdun. O yüzden arkadaş değildik, ama onu tanıyordum. Herkes Berkan'ı tanıyordu. Berkan'ı tanımamak imkansızdı. Okuldaki kızların tamamı ona aşıktı. Uzun boylu, sarışın, masmavi gözlere sahipti. Kurgusal karakter gibiydi. Berkan'ı tanıyana kadar insanların bu kadar yakışıklı olabileceğini bilmiyordum. Sadece filmlerde falan insanlar bu kadar yakışıklı olur sanıyordum. Gerçekte de olabileceğini görmek beni şok etmişti.
Ayrıca şaka gibi ama çocuk tanıdığım en başarılı kişiydi. Bir sınav olduğu zaman herkes Berkan'ın okul birincisi olacağını bilirdi. Sadece okul değil il hatta bazen ülke çapında birincilikler getirirdi. Yani zeki ve akıllı. Bitti mi sandınız, bitmedi. Sporda da çok iyiydi. Ben basketboldaki başarısını uzun boyuna bağlardım ama değildi. Bir kulübün alt yapısında oynuyordu, bu sadece uzun boylu olmasıyla açıklanamazdı. Eğer isterse profesyonel olarak basketbolcu olarak kariyerine devam edebilirdi, isterse en iyi üniversitelerde en iyi eğitimi alabilirdi, isterse manken olabilirdi. Herkesin hayallerini süsleyebilecek biriydi.
Bütün bunlardan dolayı biraz burnu havada biri olduğunu düşünüyordum. Ama lisede aynı sınıfa düşmüştük. Sınıfta Aysima hariç tanıdığım tek kişiydi ve o yüzden ister istemez beraber takılmaya başlamıştık. Hayal ettiğim gibi biri değildi. Berkan ile ilgili öğrendiğim ilk şey dünyanın sikinde olmadığıydı. Bütün kızlar ona mı aşık, umurunda değil. Basketbol takımı, umurunda değil. Dersler, umurunda değil. bir şekilde sadece çok iyiydi. Ama bunlar umurunda değildi.
Dış görünüşü, akademik ve sportif yeteneği onun için sadece var olan şeylerdi. onu o yapan şeyler değildi. Kendince bir espri anlayışı vardı. Eğlenmeyi, saçma sapan şeyler yapmayı, yanlış kararlar vermeyi kısacası bir şekilde serserilik yapmayı seviyordu. O yüzden onunla bir anda yakın arkadaşlar olduk. Burnu havada falan değildi, mükemmel ve kusursuz biri de değildi. Bizim gibiydi işte.
Bir noktadan sonra artık aynı gün içinde beş kız ona çıkma teklifi ettiğinde, okulun basket takımı onun sayesinde şampiyon olduğunda ve deneme sınavlarında birinci olduğunda insan şaşırmıyor değildi. Bu kadar bomboş bir insandan bunları beklemiyordunuz. O yüzden biz de artık onun bu özellikleri yokmuş gibi davranmaya başlamıştık. Dümdüz görmezden geliyorduk. O yüzden Berkan'ı yok sayarak konuşmaya devam ettim.
"Evet, Türkiye futbol ülkesi ama çeşitliliğe ve yeniliklere açık olalım. Biz de oynayabiliriz basketbol."
İlteriş başını olumsuz anlamda salladı. "Ben koşunca nefes nefese kalıyorum. Futbolda da hep kaleci oluyorum o yüzden zaten. Minimum koşu."
Bu sefer Nisa lafa atladı. "Hem siz oynarsanız ben dışarıda kalırım, bunlar beni almaz."
"Neden almasınlar ya, bak kızlar almışlar oğlanları voleybola."
"O durum farklı," dedi Cahit. Anlamayarak yüzüne baktım. "Haikyuu," dedi. Yine anlamadım. Ama sorgulamadım da. Cahit'i iki yıldan uzun süredir tanıyordum ve onun hakkında bildiğim bir şey varsa o da çok sorgulamamam gerektiğiydi.
O sırada biyoloji yazılısında yanıma oturan çocuk dışarı çıkıp basketbol oynayanlara katıldı. Parmağımla çocuğu işaret ettim hiç utanmadan. "Şu çocuk var ya, şimdi gelen, geçen biyoloji sınavında yanımda oturuyordu," dedim. Nisa "Barkın mı?" diye sordu. Başımı salladım. "Sınavda kopya çekti."
İlteriş tek kaşını kaldırıp yüzüme baktı. Bir şey demedi ama ben açıklama beklediğini anladım. "Pantolonunun üstüne yazmış kopa, ama pantolon da çok koyu renkti. Hiç belli olmuyordu."
"Sen nasıl gördün lan o zaman?"
"Çok dikkatli baktım."
Cahit gülerek "Çocuğun bacaklarını dikizledin yani," dedi. Cevap vermedim.
"Barkın'ın aslında onuncu sınıf olması lazımmış ama sınıf tekrarı yapmış," diye bilgilendirdi bizi. Hepimiz dönüp çocuğa baktık. Yaşına göre uzun olduğunu söylemiştim işte, gerçi sadece bir yaşmış ama olsun. "Sen nereden biliyorsun?" diye hepimizin aklından geçen soruyu Nisa'ya sordu İlteriş.
"Bizim sınıftaki Rana aşık buna. O söylemişti. Bad boy dedi, ergenlik işte."
Berkan yüksek sesle kahkaha attı. O kadar yüksek sesle yaptı ki bunu bahçedekilerin yarısı dönüp bize baktı. "Neresi bad boy," dedi. "Tekrar ettiği sınıf anasınıfı."
"Bunu nereden biliyorsun?" diye sordum. Çocuğu tanımayan bir tek bendim galiba. Berkan "Okul başkanıyım ben o yüzden," diye cevap verdi ama duymazdan geldim. Bakışlarımı tekrar basketbol oynayan çocuğa çevirdim.
"Çocuk baya iyi oynuyor," dedi İlteriş. Hiç anlamıyordum basketboldan. Ülkemin spor denilince sadece futbolu bilen sığ vatandaşlarından biriydim ben de. Oynamak istiyordum ama işte olmuyordu.
"Evet, Barkın takımda zaten. Maçlara gelseydiniz bilirdiniz."
Berkan'ın sitem dolu sesiyle ona baktım. "Ne yapalım basketbol maçında biz?" diye sordum. "Arkadaşınızım ve takımın kaptanıyım ya hani, destek olmak için," dedi. Boş boş yüzüne bakıp sonra tekrar Barkın'a bakmaya döndüm. Ama bu sefer o da bu tarafa bakıyordu. Bir an yine göz göze geldik. Siyah göz denen bir şey mümkün müydü acaba? Topun ona doğru gelmesi ile bakışlarını çekti üstümden.
Bir süre daha izledim oynamasını. Tekrar göz göze gelmedik. İlteriş bir ara planktonlarla alakalı bir şeyler anlattı ama dinlemedim. Sonra zil çaldı. "Yarın biz de voleybol oynayalım," dedim. "Kızlar bizi de alırlar bence oyuna hem İlteriş de basketbol kadar yorulmaz."
✵
düz yazı yazmayı hiç beceremiyorum
ama umarım sevmişsinizdir
öptüm
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kimseyi sevmeyin! bxb
Short Storyhenüz olgunlaşamamış on yedilik melik, asla sakinleşemeyen agresif barkın ile tanışır. çoğunlukla düz yazı, bazen texting.