Onuncu Bölüm

661 37 14
                                    

Umarım bu sefer yorum yapılabiliyordur. İyi okumalar <3


Ben ve Berkan servisin önünde dikilirken içeride en önde oturan Nisa ve Cahit bize bakıyordu. İlteriş'i ailesi getirip götürdüğü için o okulda takılıyordu. Berkan kendi servisine yaslanmış salak salak gülüyordu.

"Sen şimdi soru bankası almaya mı gidiyorsun?"

"Evet."

"Barkın ile?"

"Evet."

"Dün akşam da beraber kütüphanede çalıştınız."

"Evet."

"Akşam da mesajlaştınız."

"Evet."

"Anladım."

"Ne diyorsun Nisa ya?"

Gülerek omuz silkti. "Hiç," dedi i harfini uzatarak. Nisa'yı geçen yıl serviste tanımıştım. İlk üç ay dokuzlardaki sinir bozucu cüceydi. Gerçekten tanıdığım en kısa boyu insandı. O kadar çok konuşuyordu ki sabah akşam kafamızı ütülüyordu. Bir kere bile mantıklı bir konu hakkında konuştuğunu görmemiştim. Sussa da kurtulsak diye düşünüyordum sürekli. Yanındaki mecburen onu dinleyen iki zavallı kız da eminin benimle ve servisin kalanıyla yanı şeyleri düşünüyordu.

Sonra bir gün yanındaki kıza bariz bir şekilde kahverengi olan gözlerinin ela olduğunu iddia ederek telefonunu çıkardı. Sonra da o çok özel cümleyi kurdu. "Bak şimdi patlat gözüme flaş, görürsün ela oluyor."

"Mal mısın lan sen?" diyerek elimi arkaya uzatıp gerçekten de gözüne flaş patlatmak üzere olan kıza döndüm. "Ne var ya?" diye sordu ve aniden sanki dünyanın en normal şeyini yaparmış gibi flaşı patlattı.

Gözleri bariz bir şekilde kahverengiydi, ela olduğunu iddia etmeye devam etti.

Ertesi gün okula gelmedi.

Sonraki gün geldi. Sabah serviste bir önceki gün başına gelenleri anlattı. Gözüne patlayan flaş yüzünden görme konusunda sorun yaşıyormuş ve doktor ona çok kızmış. Bu özetti. Nisa bunu 20 dakikada anlatabildi ancak.

Bir ay sonra da akşam serviste yoktu. Her gün yanında takılan kızlar geçirdiği bir kaza yüzünden hastaneye gittiğini söyledi. İki gün sonra tek gözünde bantla geldi. Su şişesi çevirmeye çalışırken şişeyi nasıl olduysa ileri doğru atacağına geriye doğru attığından şişe gözüne girmiş. Uzun süre boyunca göz bandıyla gezdi.

Bir gün yanına gidip gözleriyle ne gibi bir problemi olduğunu sordum.

"Yok bir sorunum niye sordun ki?" dedi.

Sonra daha çok serviste vakit geçirmeye başladık. Hayatımda gördüğüm en aklı havada kişiydi. Komikti ve aşırı boş konuşuyordu. Ama Cahit de ben de arkadaşlığından keyif almıştık. Sonra onu öğle yemeklerinde yanımıza çağırmaya başladık. Böylece İlteriş ve Berkan ile de tanıştı. Ben hayatına girince otomatik olarak Melih de girdiğinden onunla tanıştı.

Bir noktada arkadaş grubumuzun ayrılmaz bir parçasıydı. Zil çalınca koşa koşa bizim sınıfa geliyordu. Her grup konuşmamıza dahil oluyordu.

Hala kaş göz hareketleriyle bir şeyler demeye çalışıyordu ama Nisa'yı anlamaya çalışmayı da çoktan bırakmıştım. Berkan'ın servisçisi camdan ona bağırınca servise gitti. Ben de bizimkilere el sallayıp İbrahim Abi'nin tarafına doğru yürüdüm.

Barkın çoktan oradaydı. Dün geç çıktı diye bugün de geç çıkar diye düşünmüştüm. Koşa koşa yanına gittim. "Kusura bakma ya dün geç çıkınca bugün de öyle yaparsın sanmıştım," dedim. "Sorun yok," dedi ve İbrahim Abi'ye selam verip yürümeye başladı. Ben de selam verip peşinden gittim. Sinirlenmiş gibi duruyordu.

kimseyi sevmeyin! bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin