Dördüncü Bölüm

975 42 19
                                    

Günlerden cumartesiydi ve akşam yemeğinden sonra Melih odasına çekilmişti. Ders çalışmak için. Ben de odamda dizi izliyordum. Biraz sıkılmıştım ama ders çalışasım da yoktu. Onun bu yıl gireceği sınava ben seneye girecektim, üstelik haftaya da iki yazılım vardı. O yüzden gidip onu rahatsız etmeye karar verdim.

Melih benim abim. Aramızda iki yaş var, aşırı yaratıcı olan ailem ona uygun olması için ismimi Melik koymayı uygun görmüşler. Küçüklüğümüzden beri ikimiz yersiz bir samimiyet içindeyiz. Çevremdeki herkes abi ve ablaları ile çatışmalı bir ilişkiye sahipken biz değildik. Tabii ki küçük kardeş olarak rolümü yerine çok bir şekilde getirip her fırsatta onu rahatsız ediyordum. Ama Melih o kadar sakin bir insan ki bu onu asla etkilemiyor.

Ben dört, Melih de altı yaşındayken yani onun okula gitme yaşı geldiğinde ortalığı birbirine katmışım. Melih'in evde olmadığı her anı ağlayarak ve çığlıklar atarak geçirmişim. Öyle ki üçüncü günün sonunda o kadar bağırma yüzünden sesim çıkamıyormuş ama ben bu sefer de etrafa eşyalar fırlatarak bir çözüm bulmuşum. Huysuz bir veletmişim. Beni de kreşe yazdırmaya karar vermişler. belki ben de evin dışında olursam sakinleşirim diye. Bir işe yaramamış. Annemler de son çare olarak Melih'in okula bir yıl geç gitmesine karar vermişler.

Böylece ben beş yaşıma geldiğimde ikimiz el ele tutuşup okula gitmeye başlamışız. Melih beni anasınıfına bırakıp kendi sınıfına geçiyormuş. Her gün beni okula bırakanın Melih olması ve aynı okula gitmemiz karşılığında çocuğa izin vermişim. Abime karşı biraz fazla düşkünmüşüm sanırım. Bu sebeple Melih benden iki yaş büyük olsa da bir üst sınıfım. Beni hiçbir zaman bu konuda suçlamadı. Senin yüzünden okula bir yıl geç gittim demedi.

Ben de bir daha onun önüne engel olarak çıkmamaya çalıştım. Onu rahatsız ettim, dalga geçtim, sinir bozucu kardeş olmaya devam ettim. Ancak onu engellemedim. Ayrıca yine ona olan yersiz düşkünlüğümden olsa gerek olduğum her ortama zorla soktum. Kendisinin bir arkadaş grubu, benim dahil olmadığım bir çevresi var ama ne olursa olsun o benim arkadaş grubumun da her zaman bir parçası.

Melih'in odasının kapısına gelince kapıya iki kere vurup cevap vermesini beklemeden "Geliyorum!" diye bağırarak içeri girdim. Masanın başına oturmuş soru çözüyordu. Ailemizde zeki olan taraf her zaman Melik'ti. Ben de aptalım demiyorum sonuçta onunla aynı okulu kazanabildim ama onun seviyesinde de değildim. Berkan gibi Melik de okula birinci girdi. Ben de sonlarda girenlerden biriydim işte. Ama sonuçta girdim.

Melih'in yatağına attım kendimi. Ne yaptığı bariz bir şekilde ortada da olsa "Ne yapıyorsun?" diye sordum. "Ders," diye fazlasıyla açıklayıcı bir cevap verdi.

"Geçen yazılı da yanımda oturan dokuzuncu sınıf var ya," dedim. Cümlemi bitiremeden "Barkın mı?" diye sordu. "Aynen," diye mırıldandım. Sınav günü de heyecanla gidip Melih'e anlatmıştım. Çünkü çocuk farklıydı. Kopya çekme tarzı bana ilginç gelmişti, ilk kez gördüğüm bir şekilde aşırı koyu renk gözleri vardı ve coğrafyacıya karşı olan sert tavrını takdir etmiştim. Tabii ki herkese anlatacaktım çocuğu.

"O da senin gibi okula bir yıl geç gitmiş, iki yıl anasınıfı okumuş."

Kitaptan başını kaldırmadan "Konuştunuz mu?" diye sordu.

"Hayır, Berkan söyledi. Okul başkanı ya. Bir de çocuk basketbol takımındaymış."

Başını kaldırıp yüzüme baktı. "Biliyorum galiba o çocuğu."

Geçen anlattığımda tanımadığını söylediğinden yatakta doğruldum hızla. "Nereden tanıyorsun?"

"Maçlardan, sen de gelsen önceden görürdün."

Tekrar yatağa attım kendimi. "Nisa da tanıyormuş."

Kalemini kenara bırakıp sandalyesi ile tamamen bana döndü. Devamını anlatmamı bekler gibi yüzüme bakıyordu. Onu rahatsız etmeden gitmeyeceğimi anlamıştı sonunda.

"Onların sınıftaki Rana aşıkmış çocuğa. Bad boy falan diyormuş."

Başını iki yana salladı. "Ergenler beni çok yoruyor."

"Sen de çok büyük değilsin."

"On sekiz yaşındayım ben, birkaç ay sonra on dokuz olacağım."

Omuz silktim. Yine de çok büyük sayılmazdı bence. "Birini de sırf bad boy olarak görüyorsun diye sevmezsin, çocuğu tam olarak tanımıyor bile. Birini beğenince hemen aşık oldum demek çok saçma."

Melih başını sağa doğru eğerek yüzüme baktı. Ciddi duruyordu. "Ne oldu?" diye sordum anlamayarak. "Normalde mantıklı konuşmazsın," dedi. Yastığımı ona fırlattım.

"Bence sen bırakıp aşık olmayı birinden hoşlanıp hoşlanmadığını hatta beğenip beğenmediğini bile anlamayacak kadar salaksın."

"Ya Melih!" diye bağırdım. Ona fırlatacak bir şey bulamadım etrafta. Keşke yastığı az önce atmasaydım. Şimdi atardım. "Sen nesin sanki," diye mırıldanıp dil çıkardım. Tamam, belki benim şu ana kadar hiç sevgilim olmamış olabilirdi ama onun da olmamıştı. Sevgili olma işleri bana çok yorucu ve gereksiz geliyordu, ayrıca o kadar uğraşmama değecek kadar beğendiğim kimse de olmamıştı. Melih sadece ders çalışmayı önemsiyordu, bence onun sevgilisinin olmama sebebi buydu. Sırıtıp tekrar kitabına döndüğünü gördüm. 

"İnek."

Soru çözmeye devam etti, bana bakmadı. Hiç takmıyordu beni. Terbiyesiz çocuk.

Kapı açıldı, annem içeri girdi. "Melik oğlum abini rahat bırak hadi, çocuk ders çalışsın."

İstemeye istemeye yataktan kalktım. "Hem senin dersin yok mu, seneye sınavın var senin de," diye söylene söylene yürümeye devam etti annem. Akşam akşam durduk yere sinirlerimi bozmuşlardı. Melih'i rahatsız etmek için girdiğim odadan ben rahatsız olarak çıkmıştım. 


çok seviyorum melik'i, salak çocuğum benim. 

kimseyi sevmeyin! bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin