Önümüzdeki hafta okul geneli deneme sınavı vardı. Normalde denemeleri çok kafaya takmam ama babam ilk ona girersem 200 lira vereceğini söyledi, yani bu denemeyi önemsiyorum. Özellikle de istediğim bazı oyunlar indirimde olduğundan 200 lirayı fazlasıyla önemsiyorum. Melih'i beni biraz çalıştırması için ikna etmeye çalıştım ama çok oralı olmadı. Gerçi yalan olmasın biraz fizik anlatmaya çalıştı ama çok fazla soru sorduğum için bir noktada çıldırıp beni kovdu. Sadece sorum olduğunda gelmemi istedi. Ben yıllardır öğrencilik yapıyorum, ilk kez bu derece bir tepki ile karşılaştım.
O yüzden sorun bende değil Melih'in öğretmenlik becerilerinde.
Yine de bu ilerleyen zamanlarda ona bana konu anlatması için yalvarmama engel olmayacak.
Fizikte çok iyi değilim. Birkaç youtube kanalından dinledikten sonra soru çözerek devam etmeye karar verdiğimden ve kendimi bu denemeye fazlasıyla adadığımdan okuldan sonra okulun hemen karşısındaki kütüphaneye gitmeye karar verdim. O kütüphane yıllardır orada. Daha önce sadece bir kere gittim. Onda da grup ödevimiz vardı. Ben ve Berkan küçük şakalar yapıp eğlenirken Cahit ve İlteriş her şeylerini verip ödev yaptılar. Berkan son düzeltmeleri yaptı. Epey yüksek puan aldık.
Sonuç olarak kütüphaneler konusunda çok da tecrübeli değilim.
Okuldan sonra servise gelmeyeceğimi Cahit'e haber verip servis giderken camdan "Gelmiyor musun?" diye bağıran Nisa'ya el salladıktan sonra kapıdaki güvenlik İbrahim Abi'yle küçük bir sohbete giriştim. Ortaokula giden kızının kitap masraflarının çok fazla olmasından şikâyet etti. Devlet okullarında ek kaynak alınmasının engellenmesi hakkında konuştuk. Verimli bir diyalogdu.
Tam biz ilkokuldayken okula müfettişlerin gelip ek kaynak alıp almadığımızı sorduğunda aldığımız halde öğretmenimizin bizi önceden almadık dememiz için uyardığını söyleyecektim ki okul kapısından garip bir pozisyonda elinde sırt çantasıyla çıkan Barkın'ı gördüm. Yavaş yavaş gelip İbrahim Abi'ye kafasıyla selam verip yanımızdan geçti. Bana da galiba küçük bir kafa selamı vermişti.
Kantindeki konuşmamız üzerinden bir hafta geçmişti. Bir maça daha çıkmışlardı ama o sırada bizim matematik dersimiz olması gerekçesiyle bizi götürmemişlerdi. Kazanmışlardı. İbrahim Abi'ye "Yarın görüşürüz abi, kendine emanet ol," dedikten sonra hızlı adımlarla bahçeden çıkıp hala yavaş yavaş yürüyen Barkın'a yetiştim.
Sanki onun yanına gelmemi bekliyor gibiydi, sadece kafasını çevirip baktı ve sonra tekrar önüne döndü. "Sen servise binmiyor musun?" diye sordum. Belki benim gibi kütüphaneye ya da başka bir yere gitmek için de binmemiş olabilirdi. "Hayır evim çok yakın," diye cevap verdi.
"Sen servisi mi kaçırdın?"
Başımı iki yana salladım. "Kütüphanede ders çalışacağım."
"İyi çalışmalar."
Kütüphanenin önüne gelmiştik. "Sizin de denemeniz var değil mi?"
"Evet ama sadece dokuzuncu sınıf konularından, şu ana kadar işlediklerimizden."
Bu çocuğun sadece dokuzuncu sınıf olduğunu unutuyordum bazen. "Sen baya küçüksün."
Kaşlarını çatarak yüzüme baktı. Kaşlarını çatınca gerçekten korkunç oluyor. Beni de dövmese bari. "Senden sadece bir yaş küçüğüm."
"Dokuzuncu sınıfsın."
"On altı yaşındayım."
"Ben geçen ay on yedi oldum."
Bıkmış bir şekilde nefes aldı. "Bir yaş bile küçük değilim yani."
"Anasınıfını neden iki yıl okudun?"
Merak ettiğim bir konuydu. Kafasını sola doğru eğip yüzüme baktı. "Anasınıfını iki yıl okuduğumu nereden biliyorsun?"
Yalan söylemeye hiç gerek yoktu. On yedi yıllık tecrübem diyordu ki eğer pot kırdıysanız yalan söyleyerek her şeyi daha da berbat edersiniz. "Berkan söyledi, konusu geçmişti."
"Benim iki yıl anasınıfı okumamın nasıl konusu geçti?"
"Bazı kızlar sana bad boy olduğun için aşıkmış."
Anlamamış gibi yüzüme baktı. Anlamaması gayet doğaldı. Çok saçma bir diyaloga girmiştik. Yine de bitecek gibi durmuyordu bu konuşma.
"Ben bad boy muyum?"
"Birilerini ya da bir şeyleri fırlatıp duruyorsun."
Gayet yerinde bir açıklamaydı. Sonra kafamda aniden beliren fikri de paylaşma gereği duydum. "Öfke sorunların yüzünden mi iki yıl okudun anasınıfını?"
Oflayarak saçlarını geriye attı, hiçbir işe yaramadı gerçi.
"Çok ufak tefek olduğum için anasınıfını iki yıl okudum."
Salak salak sırıttım. Neden bilmiyorum. Galiba bu her an herkesi dövebilirim der gibi bakan ergenin bu kadar masum bir sebeple iki yıl anasınıfı okuması sevimli gelmişti.
"Şu an ufak tefek değilsin."
"Hayır değilim, o zamanlar sadece altı yaşındaydım."
"Şu an on altı yaşındasın."
Salakmışım gibi baktı yüzüme. "Dokuzuncu sınıf konularına çalışacağım, sen de gelmek ister misin?"
Tek başıma sıkılacağıma emindim. Barkın da eğlenceliydi.
Bir süre yüzüme baktı. Sonra başını salladı. Bir süre bir şey demeden bakıştık. Sonra telefonunu çıkarıp "Anneme haber vermem lazım," dedi. Gülerek kütüphaneye girdim. O da peşimden geliyordu. Tam ana salona geçecektim ki "Grup odasına geçelim," dedi. Buranın grup odası da mı vardı?
"Buranın grup odası da mı var?"
"Burada playstation bile var."
Heyecanla arkama dönüp Barkın'a baktım. "Sen sever misin playstation?"
"Severim, özel bir düşkünlüğüm yok."
Gülerek başımı salladım. "Bir ara beraber fifa atarız."
Bir şey demedi. Sonra o öne geçip merdivenlerden çıktı. Ben de onu takip ettim. Sol tarafta cam kabinler vardı. Boş olanlardan birine girdik.
Ben masanın sağ tarafına geçerken o da tam karşıma oturdu. "Ne çalışacaksın?"
"İş."
Kaşlarını çattı. Ama az önceki gibi sinirli bir çatış değildi daha çok anlayamıyor gibiydi. "On birinci sınıfsın ve iş mi yapamıyorsun?"
Dokuzuncu sınıf biri tarafından yargılandım. İnanamıyorum.
"Fizik zor," diye açıklama yaptım. Yeterliydi bence.
Yüksek sesle nefes verip çantasını açtı ve birkaç kitap çıkardı. Ben de kendi çantamdan kitaplarımı çıkardım. Sessizce çalışmaya başladık. Birkaç kere bir soruda çok fazla oyalandığımı gördüğünde kitabımı önümden çekip "Bunu nasıl yapamadın?" soruları eşliğinde bana soru çözdü. Biraz gururum kırılmadı değil.
Ben de onun çözdüklerine bakayım dedim ama coğrafyayı görünce vaz geçtim. Coğrafyam fiziğimden daha kötüydü. Yaklaşık üç saat sonra acıkmaya başladığım için kalkmak zorunda kaldık. Barkın'ı bıraksam daha çok çalışacak gibi duruyordu. Biraz derslerden biraz basketboldan bahsederek çıktık kütüphaneden.
Boyu küçükken çok kısa diye ailesi basketbola göndermiş, o yüzden başlamış.
Kütüphanenin hemen arkasındaki binada oturuyormuş.
Tam vedalaşacakken kolundan tuttum. "Numaranı versene, sorum olursa atayım."
Aslında Melih'e de sorabilirdim ama Barkın daha iyi bir öğretmendi. Ondan daha iyi anlıyordum. O da zaten hemen telefonunu çıkarıp bana uzattı. Numaramı ona söyledikten sonra beni çaldırıp benim de onun numarasını aldığımdan emin oldu.
Sonra yine başıyla selam verip görüşürüz diyerek tam tersim yönde yürümeye başladı.
İyi çocuktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kimseyi sevmeyin! bxb
Contohenüz olgunlaşamamış on yedilik melik, asla sakinleşemeyen agresif barkın ile tanışır. çoğunlukla düz yazı, bazen texting.