Yirmi Altıncı Bölüm

332 26 9
                                    

Bu akşam Barkın bize yemeğe geliyordu. Ben çok gergindim. Barkın da gergindi. Ama en çok babam gergindi. Evin içerisinde değişik hareketler yapıyor, üstünü başını sürekli düzeltiyor ve oturduğu yerden değişik pozlar veriyordu.

Galiba sert baba gibi görünmek için pratik yapıyordu ama emin değilim.

Annem benden çok babama rahat olmasını söylemişti.

Melih yarın gidecekti onun gerginliği de vardı üstümde ama son gün en azından Barkın'ın da yanımda olmasını istiyordum. Annem Barkın'ın sevdiği yemekleri öğrenmemi isteyip yapmıştı. Barkın da bana, altını tekrar çiziyorum bana, ne giymesi gerektiğini sormuştu. İkimiz arasında moda anlayışı olmayanın ben olduğu düşünülecek olursa çocuğum baya gergindi.

Babamın salondaki tekli koltukta kaşlarını çatmış karşıdaki duvara anlamlı anlamlı bakmasını izlerken kapı çaldı. Kapıya doğru fırladım, karşılayan ben olayım istiyordum. 

Kapıyı açtığımda her zamanki dağınık saçları, üstünde siyah kot pantolonu ve kısa kollu beyaz gömleği, elinde de bir kutuyla Barkın bana bakıyordu. "Ciddi görünmek için gömlek giyindim olmuş mu?" dedi anında sıkıntılı bir ifadeyle. 

O kadar tatlıydı ki tutup öpmek istiyordum şu an onu.

"Olmuş olmuş," diyerek içeri aldım. Ben önden o arkamdan salona girdik. Babam oturduğu yerden kalkmamıştı, annemle Melih de onun yanında dikiliyordu. 

Annem "Hoş geldin yavrum," dedi sıcak bir şekilde. Bu hali beni çok mutlu etti. Barkın da zorla çıkan sesiyle "Hoş bulduk," diyerek anneme yaklaştı. Elindeki kutuyu uzatıp "Tatlı getirmiştim de," diye bir şeyler mırıldandı. Benim aşırı öz güvenli çocuğumu bu kadar çekingen görmek benim için de çok yeniydi.

Şu an resmen gerginliğimi atmış tamamen onun bu tatlı hali karşısında eriyordum. 

Barkın ne yapsa gözüme fazla sevimli geliyordu. 

Annem gülümseyerek "Ne gerek vardı," deyip kutuyu almıştı. Melih yaklaşıp omzuna dokunup "Hoş geldin," dedi. "Hoş buldum," dedi belli belirsiz bir gülümseme ile. Babam dik dik bakıyordu oturduğu yerden. İkisi arasında anlamsız bir bakışma geçerken annem eliyle babamı dürtmüştü de babam da oturduğu yerden bakınmayı kesip "Hoş geldin," dedi garip bir ses tonuyla.

Bu adamın derdi neydi ki gerçekten ya.

Barkın üçüncü kez "Hoş buldum," derken annem bu anlamsız gerilimi kesip "Hadi sofraya geçelim," diye araya girdi. Apar topar sofraya oturduk. Annem gerçekten o kadar çok şey yapmıştı ki masanın beş kişi için değil on beş kişi için hazırlanmış olduğunu düşünebilirdiniz. O  çorbalarımızı koyarken biz sessizlik içinde ona bakıyorduk. 

Barkın hemen yanıma oturmuştu. Karşımızda Melih ve babam oturuyordu. Sofranın başında da annem vardı. Masanın altından parmaklarımı Barkın'ın parmaklarına doladım. Dizlerimiz birbirine değerken şu an en ufak bir temasa muhtaç durumdaydım. 

"Melik ile sınıf arkadaşı mısınız?"

Babamın beklenmedik sorusuyla gözler ona döndü. Aslında bu sorunun cevabını ona daha önce söylemiştim ama ya unutmuştu ya da ondan beklenmedik bir şekilde sohbet etmeye çalışıyordu. Annem de domates çorbalarımızı önümüze koymuştu. Ben domates çorbasını sevmezdim ama Barkın seviyordu. 

"Hayır efendim ben dokuzuncu sınıftayım ama aramızda yalnızca bir yaş var," dedi garip bir ses tonuyla. Efendim hitabına gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Küçükmüşsün," diye mırıldandı babam. "Nasıl tanıştınız?" diye sordu bu sefer annem.

"Sınavda yan yana oturmuştuk," diye cevapladım ben bu sefer. Kopya meselesinden bahsetmedim. "Derslerin nasıl?"

Barkın'ın cevap vermesine izin vermeden Melih araya girdi. "Barkın baya başarılı, döneminin en iyilerinden biri," diye cevap verdi. Babam onaylar gibi başını salladı. Sanırım Melih'ten bunu duymak onu bizden duymaktan daha tatmin etmişti.

Masanın altından hala el ele tutuşuyorduk. 

Yemeğin kalanı çok daha rahat geçti. Babam Barkın'ın akademik hayatı ile ilgili birkaç soru daha sordu ama sonra basketbol oynadığını öğrenince bu daha çok hoşuna gitti. Basketbol hakkında uzun uzun konuştular. Barkın da biraz daha gevşemişti bu sayede. Öfke problemleri hakkında bir şey demedik elbette. 

Barkın önüne konan her tabakta, ki çok fazla vardı annemin biraz abarttığını söylemiştim, anneme çeşitli iltifatlar yağdırdı. Annemin de çok hoşuna gitti tabii bu. Sofrayı toplamaya başladıktan sonra bir noktada kendimi babam ile karşılıklı oturmuş halde buldum. Barkın ve Melih annemle mutfaktaydı. 

"Sen niye yardım etmiyorsun annene?"

"Bana sen geç otur dediler."

Başını onaylamaz bir şekilde iki yana salladı. "Çocuk misafir," diye bir şeyler homurdandı ama anlamadım. Beklemediğim bir şekilde ailesi hakkında hiçbir şey sormadılar. Ailesinin bizim durumumuzu bilip bilmediği hakkında da. Sonradan öğrendim ki Melih önceden onlara ailesi ile arasının çok da iyi olmadığını ve konuyu açıp Barkın'ın canını sıkmamalarını söylemişti. 

Bir süre sonra Barkın'ı da mutfaktan gönderdiler. Yanıma aramıza epey bir mesafe koyarak oturdu. Garip bir sessizlik içinde babamla bakıştık. Allahtan annem ve Melih çay ve tatlı getirdi de tuhaf ortamı dağıttılar. 

Çay içerken Melih'in geleceğinden beni rezil çocukluk anılarımdan, nasıl abimin beni huysuzluğum yüzünden okula bir yıl geç gittiğinden bahsettik. Ben her ne kadar bunlar anlatılırken utansam da Barkın'ın çok hoşuna gitmişti. O da nasıl kendisinin iki yıl anaokuluna gittiğinden bahsetti. Bu noktada Melih ile bir bağ kurdular. 

Geldiğinden beri masadaki ufak temaslarımız haricinde hiçbir yakınlık kuramamıştık. O böyle ailemle cıvıl cıvıl konuşurken sanki mıknatısla ona çekiliyormuş gibi hissediyordum. En son artık gitme vakti geldiğinde belki onu yola koyarken öpebilirim diye düşünmüştüm ama babam dahil bütün aile benimle birlikte Barkın'ı uğurlamaya karar verdiğinden bu hayalim de suya düşmüştü.

Barkın gittikten sonra bir süre sessizce beraber oturduk. Herkes sanırım bugün olanları bir kez daha kafasında tartıyordu. Sessizliği bozan yine babam oldu.

"Çocuğun dersleri iyi, basketbol takımında, eli yüzü düzgün, kibar, saygılı biri."

Başımı sallayarak onu onayladım. Barkın'ı sevmiş olması içimi ısıtmıştı. Annem ve Melih'in sorun olmayacağını biliyordum ama babamın onay vermiş olması benim için bambaşka bir şeydi. 

"Sen de sevdin değil mi Barkın'ı?" diye sordum sözlü bir onay ihtiyacı ile.

Sorumu tamamen görmezden gelerek devam etti. "Hadi seni anladım da bu çocuk sende ne bulmuş onu anlamadım."

Bunu sözlü onay kabul ettim. beni aşağılıyor olmasını da görmezden geldim çünkü yüzündeki ifade ya da cümlelerinin altında yatan anlam bana yeter de artardı bile. Annem yine de "Niye öyle diyorsun nesi varmış benim Melik'imin?" diye beni savundu.

Ben sadece salak salak sırttım.

Bu yemeğin bu kadar iyi geçeceğini asla hayal edemezdim. 


Normalde final olacaktı ama üniversiteye geçiş aşamalarını da yazmak istiyorum. Bundan sonraki bölümler artık zaman atlamaları ile gidecek. 


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 08 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

kimseyi sevmeyin! bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin