Yedinci Bölüm

702 37 23
                                    

Selamlar! Dün panoda duyuru yaptım ama görmemiş olanlar vardır. Buraya her gün bölüm gelecek bundan sonra. O yüzden çok heyecanlıyım. Siz de bol bol yorum yapmayı unutmayın tamam mı?

Öpücükler ❤️❤️❤️


Maçtan birkaç gün sonra okul kantininde oturuyorduk. Yemekhanede etsiz kapuska vardı. Aklı başında kimse kapuska yemekten hoşlanmaz. O yüzden kantinde oturmuş tostlarımızı yiyorduk. Melih kapuska yemeyi seçmişti. Sanırım genler her şeyi belirlemiyordu.

İlteriş uçak maketleri ile ilgili bir şeyler anlatmaya başlamıştı, ben de ilgimi kaybettim doğal olarak. İlteriş ile liseye başladığımızda tanıştık. İlk gün. Annesi de babası da bizim okulda tarih öğretmeni, ismi o yüzden İlteriş Kağan. Tıpkı gerçek bir dostun yapacağı gibi ismiyle sık sık dalga geçsem de bazen anne babanın kendi ilgi alanına göre isim koymasının sırf abinin ismiyle uyumlu olması için isim koymasından daha iyi olduğunu düşünmüyor da değilim.

İlteriş küçükken annesi ve babası ona uyumadan önce masal veya hikâye anlatmazmış, tarihi olayları anlatırlarmış. O yüzden olduğunu düşünüyorum hem tarih bilgisi çok yüksek hem de sürekli tarih okuyor. Bence ileride çok iyi bir tarihçi olabilirdi. Ama sayısalcı oldu. Fen lisesindeyiz gerçi başka seçeneği yok burada herkes sayısalcı ama yine de ülkemizin çok iyi bir tarihçiyi kaybettiğini düşünüyorum.

İlteriş'i İlteriş yapan bir diğer önemli şey ise bitmek bilmeyen maket uçak sevgisi. Bunun orta yaşlı Amerikalı baba hobisi olduğunu düşünüyorum. Benim on yedilik İlterişim'in niye sevdiğini asla anlayamıyorum. Bütün parasını maket uçaklara yatırıyor. Birkaç kere onunla maket yapmaya çalıştım belki anlayabilirim bu sevginin sebebini diye ama asla mantıklı bir açıklama bulamadım.

Yine de onu böyle sevip kabul ediyorum. Dediğim gibi iyi bir arkadaşım.

O da iyi bir arkadaş. Bazen yanına gidip aptalca dertlerimi anlatıyorum. Beni dinliyor. Yorum yapmıyor, öğüt vermiyor. İyi geliyor. Yargılamıyor da. Sadece arada mal olduğumu hatırlatıyor. Bir şey demiyorum haklı galiba biraz.

Ama bu bile beni uçak maketleri hakkındaki uzun monoloğunu dinlemeye ikna etmiyor elbette. O yüzden etrafı inceleyeyim dedim. Kantin normalden fazla doluydu. Kapuska yüzünden. Pencerenin önünde elinde tostuyla dikilen Barkın'ı gördüm. Maçtan sonra ilk kez görüyordum. Yanında kimse yok gibi duruyordu. Maçta iyi oynamıştı, tebrik etmem gerek diye düşünerek bizimkilere "Geliyorum ben," diyerek kalktım ve o tarafa doğru yürümeye başladım.

Önüne dikilip bir an konuya nasıl gireceğimi düşünürken o da dik dik yüzüme bakıyordu. Sonra ilk tanıştığımız, buna tanışmak denir mi emin değilim, sınav çıkışında yaptığı gibi göz kırparak "Hayırdır?" dedi.

"İyi oynadın maçta," dedim.

Tostundan baya büyük bir ısırık alıp kafasını salladı. Ağzı dolu olduğu için konuşmuyordu. Benim de çok diyecek bir şeyim yoktu aslında ama yine de konuşma gereği duydum.

"Bilmiyordum takımda olduğunu da ilk kez gördüm, maçlara gitmiyordum önceden. Boyun da aslında aşağı yukarı benim kadar. Demek ki iyi oynamak için uzun boylu olmaya gerek yokmuş."

Ne anlatıyor bu mal der gibi baktı biraz. Sonra "Berkan ile yakın değil misiniz?" diye sordu. Kafamı sallayıp arkamı dönüp bahsi geçen Berkan'a baktım. Az önce kalktığım masada dört arkadaşım da dönmüş bize bakıyordu. İlteriş'in maket uçak bahsi bitmişti anlaşılan. "Yakınız," diye bu sefer de sözlü bir şekilde onaylayıp tekrar Barkın'a döndüm.

"Niye maçlarına gitmiyordun o zaman arkadaşının?"

"Herkes çok seviyor Berkan'ı."

Anlamamış gibi yüzüme baktı. "İşte dengeliyoruz biz de," diye devam ettim. Konuştukça açıklamam anlamsızlaşıyordu. O yüzden konuyu değiştirmeye karar verdim. "Tarih dersinize kim giriyor?" diye sorarak yaptım bunu da.

Kaşlarını çattı. Gözlerinin koyuluğuna alışmışım sanırım. "Gülşin Hoca," dedi yine de sorgulamayarak. "İlteriş'in annesi o," dedim tekrar arkamı dönüp hala pür dikkat bize bakan arkadaşlarımı göstererek. "Cahit ve Berkan olmayan," diyerek tanıtma gereği duydum. "Kız olan da değil, gözlüklü olan," dedim. Nisa tam o sırada bize el salladı.

Sonra tekrar Barkın'a baktım. Kaşlarını çatmış bakıyordu. Ne anlatıyorsun sen bir saattir diye sorsa bir şey diyemezdim. "Anladım kız olanın İlteriş olamayacağını," dedi. Sesinde yine müdür yardımcısının odasındaki alaycı tını vardı. "Kız olan Nisa," dedim.

Cevap vermeden dik dik yüzüme bakmaya devam edince "Sedat Hoca da İlteriş'in babası," diye açıklamama devam ettim. "Senin arkadaşların nerede?" diye sordum. Çocuğa bütün arkadaş grubumu tanıttığım için. Bir an "Sana ne lan?" diyerek dalacak diye bekledim. Öyle bakıyordu çünkü. Onun yerine "Yemekhanedeler," dedi. Ben de durur muyum, tabii ki durmam "Melik de yemekhanede," dedim.

Sonra "Melik benim abim, on ikinci sınıf," diye ekledim. "Gösteririm onu da bir ara," dedim. Neden diye sormadı hatta başını salladı. Salak salak sırıtma isteğimi bastıramadım. "Bir daha ki maçta olacak mısın?" diye sordum.

Göz kırparak yine hayırdır dercesine "Niye olmayayım?" diye sordu. Bu hareketi çok fazla yapıyordu sanırım.

"Birini duvara fırlattın."

Omuz silkti. "Hak etti piç,"

Bir şey demedim. "Geçen de sandalye fırlatmışsın."

"O zaman da hak etmişlerdi."

O kadar düz bir ifade ile bakıyordu ki.

Diyecek başka bir şey de bulamadım o an. Gitme vakti gelmişti sanırım. "Neyse o zaman görüşürüz," dedim. "Görüşürüz Melik," dedi. Arkamı dönüp bizimkilerin yanına gittim. Hala bize bakıyorlardı. "Ne bakıyorsunuz lan?" diye sordum. Nisa her zamanki salak yüz ifadesi ile sırıttı. Kafasına vurdum ben de. "Hadi bahçeye geçelim," dedi Cahit. Ayaklandığımızda Nisa "Barkın'a el sallamayacak mısın?" diye sordu. Kolumu boynuna dolayıp kafasına tekrar vurdum. Gülmeye devam etti.

İlteriş "Vurma kafasına, mal olacak," dedi. Berkan da "Zaten mal," dedi. Sonra Nisa da ayağını uzatıp Berkan'ın dizine tekme attı. Çıkarken kolumun altındaki Nisa'yı iyice kendime çekip son kez Barkın'a baktım. Onun da baktığını görünce kafamla selam verip çıktım.

İyi çocuktu. 

kimseyi sevmeyin! bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin