Her şey çok hızlı ilerledi.
Okul varken her şey o kadar yavaş gidiyordu ki günler hiç bitmiyor gibiydi. Ama şimdi yaz tatili ellerimden kayıp gitmişti resmen. Okul bittiğinde benim gay dramam ve Melih'in sınavı arasında gidip geliyorduk.
Annemle aramız daha iyiydi. Babamla eskisine göre daha uzaktık ama hala yakındık. Onun kabullenemediği şeyler oluyordu hala, benim kabul etmediğim şeyler oluyordu. Bağırıp çağırarak çözüyorduk bazen her şeyi ama sonuç olarak çözüyorduk.
Barkın'ı kabullenmişlerdi bir yerde sonuçta.
Babam hala ondan bahsederken "arkadaşın" diyordu. Şu an aramızdaki ilişkiye laf etmeseler de bu senenin benim için önemli olması ve "arkadaşımın" dikkatimi dağıtmasının önüne geçmeye çalışıyorlardı. Melih, Barkın'ın böyle bir şey yapmayacağının garantisini veriyordu onlara. Zaten yapabileceği bir zaman da yoktu. Haftada altı gün sabah dokuz akşam altı dershanem vardı. Melih dershaneye gitmemişti bile. İşte ailem bana bu kadar güveniyordu.
Melih sınava girerken çok sakindi. Sınavdan çıktıktan sonra da çok sakindi. Genel olarak sakin biri zaten ama insan en azından hayatın için bu kadar önemli olan bir sınavda biraz strese girmesini beklemiyor da değildi.
Belki de gerçekten Melih peygamberdi.
Normalde dershaneden geldikten sonra yorgunluktan öldüğüm için çok bir şey yapamıyordum. Bazen Barkın bizim buraya geliyordu. Eve çıkmıyordu. Aşağıda oturuyorduk beraber. Hala ailemle tanışmadı. Ben de zorlamadım tabii ki onu.
Ama annemlerin biz aşağıdayken camdan arada bizi izlediğini biliyorduk. Pazar günleri neredeyse bütün gün beraberdik. Ama genel olarak yetmiyordu.
Nasıl yetebilirdi ki? Teması bu kadar seven biri olduğumu bile bilmiyordum. Ama Barkın'a dokunamadığım her an kalbim yerinden sökülüyormuş gibi hissediyordum. Abartmıyorum, gerçekten. Özlemden kafayı yiyorum. Üniversite zamanı geldiğinde ne yapacağımızı düşünmek bile istemiyorum böyle zamanlarda.
Bu pazartesi farklıydı. Diğer günler gibi değildi. Bütün gün içim içime sığmamıştı. Kötü anlamda. Bir türlü rahatlayamamıştım. Dershaneden çıkar çıkmaz Barkın'a onların oradaki parka gelmesi için mesaj atmıştım. Eve bile uğramadan on üç kiloluk sırt çantamla parka gittim. Yeni kestirdiği ama yine de karışık duran saçları, koyu yeşil tişörtü ve gri şortuyla bir ağacın altına çökmüş telefonuyla oynuyordu. Çantamı kenara fırlatıp yanına çöktüm. Sonra bu yeterli gelmediğinden bacaklarını düzeltip başımı dizlerine koyup yattım.
Bir keresinde annem parkta ne yaptığımızı sormuştu. Ben de dizine yattığımı söylediğimde kızdı. Birisi bizi anlayıp zarar verir diye korkuyordu. Toplum içinde dikkatli olun dedi. Ama şu an bunu önemseyecek durumda değildim.
Şu ana kadar bizi dövmeye çalışan da olmamıştı.
"Neyin var?"
Ellerimi yüzüme kapattım.
Parmaklarını saçlarıma sokup okşamaya başladı.
"Melih dün bavulunu hazırlıyordu."
Elleri bir süre durdu ama anında devam etti.
"Gideceğini zaten biliyordun."
"Ama bu kadar farkında değildim," dedim ağlamaklı bir sesle.
"Barkın ben abim gidince ne yapacağım?"
Bir şey demeden saçlarımla oynamaya devam etti. Gözlerim doluyordu. Sonuçlar açıklandığında Melih'in istediği yeri kazanacağını biliyorduk. İstanbul'a gideceği belliydi. Tercih listesinin tepesine yazdığında da biliyorduk. Yerleştirme sonuçları geldiğinde hepimiz aşırı mutlu olmuştuk.
Düne kadar da bununla mutluydum.
Dün akşam Barkın'ın yanından dönüp de eve geldiğimde Melih'in açık kapısından görünen iki bavul ve dağılmış eşyalar beynimden vurulmuşum gibi hissettirdi.
Melih gidiyordu. Bunun gerçekliğini anlayamamıştım.
Odama kendimi kapatıp yatağa girdim hemen. Düşünmemeye çalıştım ama tek düşünebildiğim de buydu. Melih gidiyordu.
Evdeki tek kaçış noktam, beni bu hayatta en iyi anlayan insan, sığınağım olan kişi gidiyordu. Yalnız kalacaktım. Bunu anlayamamıştım. Evde ne kadar yalnız kalacağımı anlayamamıştım. Ben her üzüldüğümde gider abime ağlardım ama şimdi o bu kadar mutluyken gidip ona ağlayamazdım. Herkes için Melih'e ağlardım ama Melih için yapamazdım.
"Ben varım, bundan sonra senin yanında ben de varım."
Gözümden birkaç damla yaş düşerken ellerimle Barkın'ın elini kavrayıp dudaklarıma götürüp öptüm. "Ayrıca sadece bir yıl. Seneye sen de onun yanına gitmeyecek misin?"
"Ya gidemezsem?"
"O zaman ben yine burada olacağım."
"Seni gerçekten çok seviyorum bunu biliyorsun değil mi?"
"Biliyorum," dedi. Gözleriyle birlikte gülümsedi. "Ben de seni gerçekten çok seviyorum."
O böyle deyince ben biraz daha ağladım.
"Seneye sen de gideceksin."
Fısıldayarak söylese de ne kadar sesini ifadesiz tutmaya çalışsa da ikimiz de ne demek istediğini biliyorduk.
"Melih gitmeden annenlerle tanışabilir miyim?"
Başımı salladım. "Barkın ben seni bırakmayacağım."
Güldü. Ben biraz daha ayrıldım. Sonra hava kararınca gecenin bize sağladığı mahremiyetten yararlanıp sıkıca sarıldık, öptüm onu güzelce.
Melih'in yokluğunda ne yapacağımı bilmiyordum ama en azından bir yıl daha bu çocuğun kollarının arasına girip teselli bulabilecektim.
bu bölümü beşinci yazışım.
ve her birinden nefret ettim. sırf bu bölüm yüzünden hikayeye olan ilgim koptu gitti bir türlü devam edemedim.
aşırı lanetli bir bölüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kimseyi sevmeyin! bxb
Contohenüz olgunlaşamamış on yedilik melik, asla sakinleşemeyen agresif barkın ile tanışır. çoğunlukla düz yazı, bazen texting.