“Sakın bana yaklaşma, Noda.”
Anlamsız şekilde kimsenin olmadığı sokakta, beni öldürmeye niyetli kişilerin başını çeken Noda’yla karşı karşıya kalmıştım. Üzerinde kırmızı bir kazak, altındaysa siyah bir pantolon vardı. Altın sarısı saçları ve kırmızı kazağı birbirine uyum sağlıyorlardı. Uzun boyu yanında yapılı vücudu kazağın dışından belli oluyordu. Ağlamayı bırakmış, ıslaklığı soğuk hava yüzünden kuruyan gözlerimin kapanmaması için uğraşıyordum. Kendimi inanılmaz derece de yorgun hissediyordum. Garip olan şeyse aynı zamanda çok güçlü hissetmemdi. İçimde kontrol edemeyeceğimden korktuğum bir enerji baş göstermişti ve ben bunu nasıl yok edeceğimi bilmiyordum. Noda’nın gülümsemesi silinirken bana yaklaşmamasını söyleyen sert bakışlarımı üzerine yoğunlaştırmaya devam ettim. İçimde hissettiğim inanılmaz nefretten dolayı Ezra’nın yanından kaçmıştım. Muhtemelen kendine geldiğinde yapacağı ilk şey benim peşimde düşmek olacaktı. Her şey parça parçaydı, o yatağa yatmıştım ve bir anda her yer değişmişti. Duru karşımdayken yaşananlar sahte olamayacak kadar gerçekti, bunu biliyordum. Onunla konuşmuştum. Bana “Senin suçun.” demişti, neyden bahsettiğini bilmememe rağmen Duru’nun senin suçun demesi bile kendimden korkmama yetiyordu. Her şey o kadar karışıktı ki. Uyanmamla birlikte içime dolan nefret beni Ezra’ya yönlendirmişti. Gittikçe azaldığını hissediyordum, ancak bir kez daha ona karşı böyle bir nefretle dolarsam kendimi kontrol edebileceğimden emin değildim. Sanki o an kendim olmaktan çıkmıştım.
Gözlerim Noda’nın kahverengi gözlerinden ayrılmazken daha da yorgun olduğumu hissetmeye başlamıştım. Sanki biri bana uyku hapı içiriyordu, yanlış zamandı. Şu an olmazdı. Noda bana bakmaya devam ederken bir adım attı. “Sana yaklaşma dedim.” Hızla dudaklarımdan dökülen cümlenin ne kadar sert çıktığına şaşırırken bundan cesaret alıp omuzlarımı dikleştirdim. “Ben de sakin ol dedim, ufaklık. Bu kadar sinir bünyene fazla değil mi sence de?”
Ne düşündüğümü anlamaya çalışır gibi gözlerimin içine bakmaya devam ederken “Seni ilgilendirmez. Bana yaklaşma, yoksa seni buna pişman ederim.” dedim. İçimdeki enerjiden kalan parçaları bir araya toplamaya çoktan başlamıştım. Ezra’ya yaptığım gibi onu da bir yerlere savurarak afallamasını sağlayabilirsem ve iyi bir darbe alırsa kaçmak için kısa bir süreye sahip olabilirdim. Nereye kaçacağım hakkında bir fikrim yoktu. Uzun bir süre ne Ezra’yı, ne Lena’yı, en çok da Noda’yı görmek istemiyordum. Sadece uzaklaşmak vardı aklımda, gidebildiğim yere kadar koşmak.
“Sana zarar vermeyeceğim, Gece.” Verecekti.
“Acaba neden sana inanmıyorum.” dedim gözlerinin içine bakarken. Alaycı gülüşümü takınıp devam ettim. “Son karşılaşmamızda neredeyse beni öldürecek olmandan dolayı olabilir mi?”
“Ben yalan söylemem. Seni öldürmek istiyorum, evet. Ama sana şu an zarar vermeyeceğim. Belki beş dakika sonrası için söz veremem. Bunun tek nedeni de kardeşim, yoksa zaten şu ana kadar çoktan ölmüş olurdun.” Benimle dalga geçiyor olmalıydı. Duyduklarıma inanamayarak “İçim ne kadar rahatladı bilemezsin.” dedim ve atağımı yaptım. İçimde biriken enerjiyi ellerimde toplayıp onu ileri itmem yaklaşık on metre kadar geriye savrulmasına yetmişti. Doğru zamanda hareket ettiğimi düşünerek Noda’nın yerde olmasından faydalandım ve arkamı dönüp koşmaya başladım. Nereye gideceğimi ya da ne yapacağımı bilmiyordum. Şu an aklımda sadece Noda’dan kurtulmak vardı. Hızlıydım. Normalden fazla hızlı.
Koşarken yüzüme çarpan soğuk hava beni yavaşlatsa da koşmaya devam ettim. Beynim çok karmaşıktı. Noda’nın karşıma çıkmasının iki nedeni olabilirdi, ya bizi buraya kadar takip etmiş, ya da daha önce bulduğu ve diğer yaratıklarında yaptığı gibi nerede olduğumu hissedebiliyordu. İki seçenekte onun buraya gelmesi için fazla saçmaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÆRA
FantasySiyah gözlerin içine kazınmış hikayemi bir kez daha okudum. Karanlığın ilmek ilmek, özenle işlendiği gözler gözlerimle kavruluyor, ruhlarımızla harmanlanıyordu. Sesimin titrediğini hissettiğim anda nefesimi düzene sokmaya çalıştım ve devam ettim. ...