Merhaba, yepyeni bir bölümle geldim. Arkadaşlar şunu tekrar tekrar belirtmekten yoruldum, bu yüzden büyük harflerle yazıyorum buraya HİKÂYENİN YARIDA KALMA GİBİ BİR DURUMU YOK. Lütfen artık bu konuda endişeye kapılmayın, ben de burada bir okuyucuydum, başladığım işi bitirmemeyi sevmem, sizin açınızdan da olayın nasıl durduğunun farkındayım. Burayla tamamen bağım kesilse bile, ne yapar eder bir şekilde bir final olur zaten ki öyle bir durum da söz konusu değil. Yani yarıda falan kalma gibi bir durum yok, bölüm gecikmeleri için de üzgünüm. Böyle kötü kötü konuşmayı sevmiyorum ama açıklığa kavuşturmak istedim. Bu arada hepinize iyi Ramazalaar, iyi okumalar.
Beş altı dakikadır elimdeki çatalla önümde duran yemeğe işkence ederken, çatal her çevirmem de metalik bir ses çıkartıyordu. İştahım yok denecek kadar azdı, bu da beni boş bakışlara sürüklüyordu. Ne yemeğimi yiyor, ne de onu terk edip gidebiliyordum. Belki de beni burada bıraksalar, uzun bir süre bu şekilde durabilirdim. Kafam sürekli bir şeyler düşünmekten yorulmuştu, artık tüm bedenim bana uyum sağlıyor, etrafa ruhsuz bir beden sunuyordu. Ezra'nın Mate'i dövüp dövmediği hala kesin değildi, bir haftaya yakındır bildiğim kadarıyla ne müdürden ne de başka bir hocadan ses seda çıkmamıştı. Ezra'nın ne düşündüğünü bilmiyordum ama bu sessizlik bana hiç hoş gelmiyordu, bu olayı unutmadıklarına bahse girebilirdim, bu kadar tepkisiz kalmalarına bir anlam veremiyordum.
Onların sessiz olmalarına karşın Mate de sessizdi. Ezra dikkatli olmamı söyledikten sonra özellikle onu gördüğüm yerlerde gözümü üzerinde tutmuştum ama Mate hiçbir şey yapmamıştı. Hatta önceki tavrına karşın alaycı bir şekilde gülümsememesi bile bana normal gelmiyordu. Tüm okul temposu aynı şekilde ilerlerken araya kaynayan bu sessizlik içimi huzursuz etmekten başka bir işe yaramamıştı.Son bir haftadır ben de her şey gibi durulmuştum, ne Ezra'yla ne de başkasıyla gereğinden fazla konuşmuyordum.
Pavlina'yla genel olarak derslerimiz aynıydı, çok olmasa da konuşkan denilebilecek bir kızdı. Onunla iyi anlaşıyorduk, en azından moralimin bozuk olduğunu biliyordu ve bu konuda üstüme gelmediği için ona minnettardım. Genellikle Davey'le takılıyordu, banaysa onunla konuştuğu şeyleri dinleme kısmı düşüyordu, ama onu dinlemek hoşuma gidiyordu. Beynimi Ezra'dan uzaklaştıracak bir şeylere ihtiyacım vardı ve Pavlina bunun için çok iyi bir arkadaştı, yoksa siyah gözler beni bir türlü rahat bırakmıyordu. Oturduğum yerde doğrulurken seslice derin bir nefes aldım ve ayağa kalktım. Bugün Cuma olduğu için öğleden sonra ders yoktu, bense buna minnettar bir şekilde dışarıda oturacaktım. Canım hiçbir şey yapmak istemiyordu, zaten Ezra ve diğerleri de beni yalnız bırakarak tam istediğim şeyi yapmışlardı. Ya da ben sırf yalnız kalmak için yemekhaneye geç gelmiştim. Sandalyeme astığım kahverengi montumu aldıktan sonra dışarı çıktım.
Hava en soğuk zamanlarına yaklaşıyordu, soğuk havayı seviyordum. Çoğu zaman soğuk havada aldığım nefes beni rahatlatır, zihnim açık tutmamı sağlardı. Gerçek oksijeni hissediyormuşçasına bir huzur bedenimi sararken ağaçların yanına doğru ilerledim. Kar ufak ufak kendisini göstermeye başlamıştı, bir haftaya kalmaz etrafın bembeyaz olacağına bahse girebilirdim. Ellerimi montumun cebine yerleştirdikten sonra esen rüzgara karşı kapüşonunu da kafama geçirdim ve bulduğum ilk ağacın altına oturdum.
Bu kadar çok boş bank varken derdim neydi bilmiyordum ama kuru da olsa yere oturmayı seviyordum. Tüm rahatımı bozan sert demirlerden yapılmış kasıntı banklara oturmaktansa yere oturmak çok daha ideal geliyordu. Oturduğum yerdeki kuru yaprakları elimle kırmaya başlarken yüzüme doğru esen rüzgârla ürperdiğimi hissettim ve montumun fermuarını çektim. İçimde siyah geyik desenli, beyaz ve salaş bir kazak vardı. Üzerimde ne kadar çocuksu durduğunu tahmin edemiyordum. Bunlar Lena'nın giyim tarzı olmalıydı, neşeli ve kendisinden taviz vermeyen bir uyum içerisinde. Soğuk hava mayışmamı engellerken elime aldığım kuru yaprakları kırmaya devam ettim, oyalanmak için ideal bir şeydi. Neden yalnız kalmak istediğimi bilmiyordum, sanki birisi kafamın içine bir bomba yerleştirmişti ve o patlamıştı. Etrafa dağılan parçaları tam topladım derken daha da dağıtıyordum, her parça farklı bir şeyden bahsediyordu ve ben tüm bunları nasıl onaracağımı bilmiyor gibiydim. Korku, mutluluk, özlem, hatta sevgi ve nefret, suçluluk, belki biraz da heyecan. Duygularım birbirleriyle horon tepiyorlardı ve ben tüm bunların ortasında çıkmazdaydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÆRA
FantasySiyah gözlerin içine kazınmış hikayemi bir kez daha okudum. Karanlığın ilmek ilmek, özenle işlendiği gözler gözlerimle kavruluyor, ruhlarımızla harmanlanıyordu. Sesimin titrediğini hissettiğim anda nefesimi düzene sokmaya çalıştım ve devam ettim. ...