Ezra

4.7K 261 13
                                    


Merhabaa. Farkındaysanız bölümleri azar azar uzatmaya çalışıyorum, muhtemelen ilerledikçe bölüm uzunluğu yavaşça artacak. Ayrıca bölümler haftada bir geliyor ve bu genellikle cumartesi ya da pazar günleri oluyor. Yapılan yorumlar, eleştiriler ve verilen oylar için ayrı ayrı hepinize teşekkür ederim. Herkese iyi okumalar, seviliyorsunuz. 

Acı. Kalbimde hissettiğim sızının sebebi buydu. Hissettikleri üzüntünün gözlerine damla damla yansıdığı tanıdık yüzler ve beyaz taşların üzerine hayatların kazındığı bir mezarlık. O gündeydim. Duru'nun gözler önünde toprağa karıştığı günde.

Siyaha bürünmüş insanlar yavaş yavaş mezarlığı terk ediyordu. Rüya gördüğümü biliyordum. Az sonra geriye sadece soğuk bir mezarı yaşlı gözleriyle izleyen iki aile kalacaktı orda. Gözlerim pes etmeden yeryüzüne minik damlalar bırakırken hıçkırıklarım sessiz birer fısıltıya dönüşmüştü. Ağlamaktan gözleri şişmiş ve günler içerisinde yirmi yıl yaşlanmış gibi yorgun görünen Sema Teyze'yi  seçebiliyordum onun mezarı yanında. Kazada yaralandığı için tekerlekli sandalye de oturuyor ve gözyaşları yüzündeki ufak çiziklerin üzerinden kayıp gidiyordu. Muhtemelen "Neden ben değil?" diye düşünüyordu, "Neden ben değil de kızım?". Onun biraz ilerisinde buruk yüzüyle mezarı seyreden Ahmet Amca vardı. O güçlü adam şimdi yıkık bir harabeye benziyordu, eskiden umutla parlayan gözler şimdi buruk bakıyordu. Buruk ve acı dolu.

O gün olanlara göre birazdan kendime bile itiraf edemediğim gerçeğin yanına gidip ağlamam gerekiyordu. Belki ağlarken rüyam son bulur ve uyanırdım. Ben yavaş adımlarla yürümeye başladığım sırada her şey değişti ve mezarlık yok oldu.

Şimdi okulumuzun spor salonundaydım. Duvarlar çürümüştü ve ortamı loş bir ışık aydınlatıyordu. Salonda damlayan suyun sesi yankılanıyordu. Spor salonumuz korku filmi çekilesi bir yer haline bürünmüştü. Hızla alıp verdiğim nefes sesimi dinlerken yürümeye çalıştım.

"Gidemeyeceksin."

Bir anda önümde beliren Duygu'nun gözlerine baktım. Korkuyordum. Yüzündeki sinsi gülümseme vahşi bir ifadeye dönüştü ve elleriyle kollarımı tuttu. Sırtım duvara çarparken acıyla inledim. Hafızam az sonra olacakları parça parça önüme sunarken oradan uzaklaşmam gerektiğini biliyordum. Kaçmalıydım. Ne kadar çaba göstersem de kurtulamadığım ellerinin tekini çekti ve bir bıçak çıkardı. Kırmızı gözler üzerime gelirken karın bölgemde inanılmaz bir acı hissettim ve çığlık attım.

"Gece, uyan!"

Gözlerimi hızla açarken nerede olduğumu anlayamamıştım. Acı. Karın bölgem acıyordu ve afallamış bir halde ellerimi acıyı hissettiğim noktaya götürmeye çalıştım. Biri ellerimi sıkıca tutuyordu. Nefes alışverişimi düzene sokmaya çalışırken irileşmiş gözlerimle karşımda duran biçimli surata baktım. Kıvrımlı dudaklar hareket etti,

"Sakin ol, güvendesin. Sadece kabus görüyordun."

Ağzımda oluşan ekşi tat suratımı buruşturmama neden olurken sakinleşmiştim. Yattığım yerde doğruldum ve  "Ellerimi bırakır mısın?" dedim. Ellerimin üzerindeki baskı azalırken siyah gözler temkinli bakıyordu.

Beynim olanları parça parça ve bulanık bir şekilde önüme diziyordu, bıçaklanma kısmı dışında. Üzerim de çizgili bir kazak ve altımda ne zamandan beri giydiğimi bilmediğim pantolonum vardı. Gözlerim etrafı taramaya başlarken bulunduğum evin tanıdık olmadığını gördüm. Rahat, kahverengi bir koltukta yatıyordum. Sağ ve sol tarafımda aynı koltuktan vardı. Duvarlar krem rengindeydi ve dikdörtgen biçimindeki odanın sol tarafında bir kapı vardı. Pencerenin  bulunmadığı bu odayı aydınlatan minik avize tavanda hoş bir görüntü oluşturuyordu ve yerde de ona uyumlu minik bir halı vardı.

KÆRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin