Şeytanlar, melekler, büyük kulakları olan cüceler, büyücüler, uçan atlar, devler, vampirler ya da en basitinden konuşan hayvanlar. Tüm bunlar biz insanoğlunun hayalgücünü kullanarak oluşturduğu ya da efsanelerden, dini kitaplardan okuyarak kendi kafalarında biçimlendirdiği varlıklardı değil mi? Bir diğer adıyla doğaüstü, yani normallik sınırının dışında bulunan varlıklardı hepsi bize göre. İnsanlar bu varlıkları görmediği, duymadığı, hissetmediği veya hiç karşılaşmadıkları için anında kendi sınırlarıyla oluşturdukları normallik kümesinin dışına atıyorlardı. Bu tür şeylerin bizi bu kadar büyülemesi, onların gerçek veya normal olmadığına inandırılmamızdan kaynaklanmıyor muydu? Eğer insanlar su yerine kanla beslenseydi, belki de anormal olan su içmek olacaktı. Belki de vampir adını verdiğimiz hayali yaratıkların su içmesi bize bu kadar farklı gelecekti.
Fantastik unsurların hepsi ilginçti. Bilinmemezlik kapsamı içinde, farklılık yaratan varlıklar. Büyük bir ilgi yoğunlaşmasının altında kalıyordu ki, bu yoğunlaşmayı da onlar üzerine yazılan romanlar, çekilen diziler ve filmler dahil birçok şeyle anlayabiliyordunuz. Ve ben şu an insanların uğruna kurgular oluşturduğu o muhteşem yaratıklardan biriyle karşı karşıya gelmiş durumdaydım. Her bir tüyünden karanlık akan kanatların ve siyah dövmelerin güzellik kattığı bir insan bedeniyle biçimlendirilmiş hali tam karşımda siyah gözleriyle bana bakıyordu. Gökyüzünün karanlığı o kanatlara ayrı bir güzellik katıyordu sanki. Kuzgun siyahı, yaklaşık dört metre boyuyla tüylerinden asillik akan kanatlar bu bedenle o kadar bütünleşmişti ki. Ensesinden alın kısmına kadar ilerleyen siyah dövmeler bu bütünlüğe ayrı bir uyum sağlıyordu.
Şaşkındım ve büyülenmiştim ama korkuyordum da. Hayır, kaçmayacaktım. Bu varlığın gerçek olmasıydı beni korkutan. Söyledikleri. Peşimde olanlar. Daha gerçek değildir diyerek rafa kaldırdığım bir çok varlığın gerçek oluşu. Ben bunları bilmenin ve bu işin içinde olmanın bana getireceklerinden korkuyordum.
"Şimdi bana inanıyor musun, Gece?" dedi kıvrımlı dudaklar. İnanıyordum. Benimkisi olanları mantık çerçevesinde değerlendirip inanmak değildi, daha çok duygularımla hareket ediyordum ben. Hepsinin doğru olduğunu hissederek inanıyordum ona.
"Evet, inanıyorum. Şimdi bana tüm bunların ne halt olduğunu anlatırsan memnun olurum. Ne tür bir belanın içindeyim? " dedim ürkek ama içine asilik karışmış bir tavırla. Ne tür bir belaya bulaşmıştım merak ediyordum. Bu adam kimdi ve neden onca insan varken gelip beni bulmuştu merak ediyordum. Kıvrımlı dudaklar tekrar hareket etmeye başladı,
"Haha. Sen bir belanın içinde falan değilsin Gece. Sen o belanın odak noktasısın, belanın ta kendisisin. Taşıdığın kan, sahip olduğun ruh, beden, seni sen yapan her şey belanın ta kendisi. O iğrenç kanın sana hepimizden daha fazla getirisi olabilir belki, ancak bana sorarsan gerçekten şanssızsın." Söylediği şeyler içinde kesinlikle onayladığım tek bir şey vardı, şanssız olduğum. Taşıdığım kan, ruhum, bedenim.. Hayır, gayet normal bir aileden geliyordum, hiç de öcülü möcülü şeylerle alakası yoktu bana göre kanımın.
"Şu işi en başından anlatır mısın lütfen?" diye sordum. Az biraz eve geç kalıyor olabilirdim ama bunları dinlemek zorundaydım. Zaten yeterince kafam karışıktı, bundan sonra ne olacaktı?
"Şu an sana bunları en başından anlatacak kadar vaktim yok. Benden yüzlerce yaratığın soyunu sopunu anlatmamı istiyorsun. Sana kæralardan bahsedebilirim ama beni dikkatlice dinlemelisin. Bir de öğrendiğin şeylere vereceğin tepkileri sonraya sakla zamanımız çok değil. Sen ve triplerinle uğraşacak kadar zamana sahip değilim yani. " Kuzgun siyahı gözler gözlerimi buldu ve kıvrımlı dudaklar konuşmaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÆRA
FantasySiyah gözlerin içine kazınmış hikayemi bir kez daha okudum. Karanlığın ilmek ilmek, özenle işlendiği gözler gözlerimle kavruluyor, ruhlarımızla harmanlanıyordu. Sesimin titrediğini hissettiğim anda nefesimi düzene sokmaya çalıştım ve devam ettim. ...