Siyah

5.1K 281 12
                                    

Siyah kanatlar.

Siyah dövmeler.

Sahip olduğu tek tona rağmen, siyahın en karanlık halinden oluşmuş gözler.

Siyah saçlar.

Sanırım onu tek kelimeyle tanımlamamı isteseler, siyah derdim.

Tam bir hafta olmuştu. Evet, şu yedi gün, yüz altmış sekiz saat ve on bin seksen dakikadan oluşan bir haftadan bahsediyorum.

O geceden sonra onu bir daha görmemiştim. Ertesi gün ne söylediği gibi garip bir yaratık beni öldürmeye çalışmıştı, ne de ona dair bir ize rastlayabilmiştim. Söylediği her şeyi, gözlerini, kanatlarını, sesini ve ona dair ne varsa hepsini çok net bir şekilde hatırlıyordum. Bunun nedeniyse onu çok büyük bir dikkatle incelemiş olmamın aksine, her gece Duru ile ilgili kabuslarımın yanında bir de onun hakkında rüyalar görmemdi. Her ayrıntı aklıma büyük bir dikkatle kazınmıştı sanki. Hatırladıklarımın bu kadar net olmasına rağmen gittikçe delirdiğimi düşünüyordum.

Hayır, ondan kimseye bahsetmemiştim. Aileme anlatıcak falan olsaydım muhtemelen o kesinlikle gitmeyi reddettiğim psikoloğa bu sefer beni sürükleyerek götürürlerdi. Zaten hayatımda her yaşadığım olayı bilen bir tek Duru vardı. Şimdi de o olmadığı için bu deli zırvalıklarımı kendime saklamıştım. Hiçbir şey olmamış gibi davranmam işe yaramıştı ki, ailem için her şey aynı gidiyordu. Bir haftadır eskiden yaptığım gibi yiyor içiyor ve uyuyordum. Onun "özel güçleri olan ruhumu" istemesinin aksine benim bu kadar ruhsuz hissetmem nasıl bir ironiydi acaba?

Sanırım delirmiştim.

Sanırım değil kesinlikle delirmiştim.

Hadi ama, akşamın bir vakti, kimsenin olmadığı bir sokakta karşıma bir yabancı çıkıyor. İlk peşimden koşturup boğazımı sıkıyor, sonra bana ruhlar, kæralar, öcüler möcülerle ilgili bir sürü zırlavıktan bahsediyor ve kanatları olan bir şeytana dönüşüyordu. Bu benim hayal gücüm için bile biraz fazlaydı sanki. Muhtemelen o gelmeden önce beni nefessiz kalana kadar koşturan serseri yüzünden panik yapmış ve böyle bir senaryo hayal etmiştim. Bu türde bir psikoloji rahatsızlığı var mıydı açıkçası merak ediyordum.

Ben bu kadar zavallı bir haldeyken kendim için umudun gerçekten tükendiğini hissetmeye başlamıştım. Neden yaşıyordum ki sanki? Ne gerek vardı? Var olmam veya olmamam neyi değiştirecekti? Hiçbir şey.

Ailem üzülürdü. Hele annem çok üzülürdü muhtemelen. Onun haricinde geriye ne kalıyordu? Sınıf arkadaşları ve okul öğretmenleri. Onlara da iş çıkardı muhtelemen. En yakın arkadaşının ölümünden sonra hayata küsen depresif kız yaşamını yitirdi. Ailesine ve yakınlarına baş sağlığı diliyoruz. Ne kadar trajik bir hikaye olurdu bizimkisi. Ama şu vardı, yapamazdım. Ölemezdim.

O aptal kız yaşamamı istediği için yapamazdım.

Kendisi kaçıp gitmişti bu boktan dünyadan. Zor kısmı bana bırakmıştı. Ayrılığı, acıyı, üzüntüyü ve daha bir çok karanlık duyguların oluşturduğu bombayı paketlemiş, elime bırakmış ve gitmişti. Ve o bomba benim elimde patlamıştı.

Evet, yaşayacaktım. Ama severek değil. İsteyerek ya da heveslenerek değil. Fotosentez yapan bir bitkiden farkım olmayacakmış gibi hissediyordum. İşte bir insanın tek arkadaşının gidişi onu bu kadar etkileyebiliyordu. Onu bu kadar aciz, onu bu kadar yitirilmiş yapabiliyordu. Ben bu acıyı tatmıştım. Ölümü görmüştüm. Onun acısını hissetmiş, ona ağlamış, o Duru'yu götürürken orda olmuştum. Duru'nun ruhu bedenini benim yanımda terk etmişti. Benim yanımda bir daha gelmemek üzere uzaklaşmıştı ordan.

KÆRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin