Hiç

872 75 8
                                    


Hissetmemek... Bazı zamanlar hepimiz bunu isterdik öyle değil mi? Fiziksel ve ruhsal olarak tüm hislerinden arınmak.

Bir kuyunun dibinden sessiz hıçkırıklarla gökyüzünü seyreden küçük bir kız çocuğunun kirli ellerinde kalan son umudunu o taşların içine gömmek istemesi gibiydi, belki de tenine kazınmış acılar kalbini ağırlaştırırken elini göğsüne sokup o kalbi oradan söküp atmayı istemek gibiydi.

Ruhumuzu çürüten her bir hissin teker teker kafasına sıkıp kimsesizler mezarlığına gömmek gibiydi hissizleşmek.

Gözlerin geceye süs olmuş yıldızları izlerken huzur dolmamak, bir çocuğun son nefesini verişini izlerken kalbinin parçalanışını hissetmemek gibiydi.

Hiç olmak isterdik bazen, gözlerimizi kapattığımızda her şeyi bitiren karanlığın gözlerimizi açtığımızda da bir parçası olmak.

Ben hissizdim.

Artık soğuk yoktu, endişe yoktu.

Siyah gözler yoktu.

Kimdim, neydim? Neden buradaydım? Umurumda değildi. Tenimdeki karıncalanma geçmiş, başımı ağrıtan sorular yok olmuştu.

Bu hissedemediğim, huzur bile değildi.

Boşluk, bunu tanımlayabileceğim tek kelime boşlukken, hiç hissetmek bile bir şeyler hissetmek anlamına gelir mi diye düşünüyordum.

Son nefes, belki de kendi sonuma yaklaşmıştım.

Zihnimin derinliklerinden biri bana güldü, ben hiç sondan uzaklaşmamıştım ki. Siyah gözler ruhuma adımını attığından beri ben sonun yanı başındaydım, sadece ufak bir saklambaç oynuyorduk.

Son her zaman nerede olduğumu biliyordu, bense ona rağmen sürekli ondan kaçmaya çalışmıştım. Ben küçük bir kız çocuğuydum, pembe hayallere inanmıyordum belki ama hala içimde bir yerde saatin umudu çoktan geçtiğini fark etmeyen bir tarafım vardı.

Gerçekten artık nerede olduğumu umursamıyordum, bir yerdeydim işte.

Nefes alıyor olmak daha önce hiç bu kadar anlamsız gelmemişti, gerçekten, elle tutulur bir değerim var mıydı ki?

Bana değer veren son insanlarla aramdaki ipleri ucu bir daha buluşmayacak şekilde keseli çok olmuştu, ben kendimi kaybedeli çok olmuştu.

Ruhuma atılan her bir çizikle ben daha da siyah olmuştum, şimdi tamamen siyah olup hiçliğe karışmamı engelleyen şey neydi ki sanki?

Gözlerimi açmayacaktım, açmaya çalışsam becerebilecek miydim onu bile bilmiyordum, ama açmayacaktım.

Soğuk beni bu kadar hissiz yapmışken, tek isteğim hiç olmaktı. Pes mi ediyordum?

Birinin pes etmesi için önce bir oyuna dahil olması gerekirdi, bense oyunun ta kendisiydim.

Tek bir oyuncu vardı, simsiyah gözlere sahip. Oyunda her zaman o kazanıyordu, etime kazıdığı işaret oydu, ruhuma attığı çizikler oydu, gözlerime her baktığında içine çekildiğim kuyuya ben çoktan düşmüştüm, ben artık o olmuştum.

Benliğimi zihnimde yarattığım bir ipe asarken, ruhumu ellerimle benliğimin üzerinde durduğu taşları devirmeye iteledim ve zihnimin gözlerini kapadım. Umarım tekrar açılmazlardı.

KÆRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin