Kæra

4.5K 325 18
                                    

"Bu saatte nereye güzelim?"

Kararmış gökyüzü, soğuk hava, uzun lambaların aydınlattığı karanlık sokakta tek başına yürüyen bir genç kız ve hiç iyi niyetli olmadığını sesine dahi yansıtan bir serseri. Ne kadar klasikti ama değil mi? Sesin geldiği yöne doğru dönmeli miydim, yoksa içimdeki korku tohumlarının sözünü dinleyerek arkama bakmadan koşmaya başlamalı mıydım bilmiyordum. Bir karar vermek zorunda olduğumu kendime hatırlatarak arkama döndüm, iki saniye kadar aramızdaki mesafeye göz gezdirdim ve büyük bir hızla koşmaya başladım. "Kızımız zor seviyor bakıyorum." dedi aynı ses. Hızla koşmaya devam ettim, eğer üç sokak daha dayanabilirsem apartmanımıza ulaşabilirdim. Saatin daha fazla ilerlemediği, karanlığın sokakları yeni yeni ele geçirdiği bu akşamda hayatımda ilk kez bunu yaşıyordum. Hızla koşarken bir de çıkmaz sokağa dalsaydım kesinlikle trajedik bir olay olurdu, ancak adım adım ezbere bildiğim bu sokaklarda o tür bir şey yapacak kadar aptal değildim. Onu orda görmemek umuduyla başımı arkaya çevirdim ve rahatlamayı hak ettiğime kendimi inandırdım. Başımı hızla arkaya attığımda geride bıraktığım dar sokakta  ona dair hiçbir şey göremedim ve içimdeki korku tohumlarını kurutacak derece de  rahatlama hissiyle kavruldum. Henüz güvende değildim bu yüzden hızlı adımlarla oturduğum apartmanın olduğu sokağa doğru yürümeye başladım.

"Dur."

Hadi ama, bu gece için bu kadar aksiyon yeterli değil miydi? Bu ses o serseriye ait değildi, muhtemelen genç yaşlarda bir erkeğe ait olduğunu tahmin ediyordum. Hoş bir tınısı vardı, eğer kurduğu cümlenin soğukluğuna aldırmazsam. Elbette durmayacaktım, nefesimi daha yeni düzene sokmuşken bunu bozup bir tur daha koşturacak olana lanet okuyup tekrar koşmaya başladım. Bu akşam bu mahallenin nesi vardı, gelen geçen her gerizekalı beni mi bulurdu. Ah, pardon. Şanssızlık adı altında ayrı bir organa sahip olabilecek kadar şanssız bir insan olduğum için bunu sorgulamama gerek yoktu heralde. Ben çıkabileceğim en yüksek hızda koşarken sert bir kol öyle bir hızla boğazımı sıkıştırdı ki, ne olduğunu ciddi olarak anlamamıştım. İlk önce boğazımda kendine baskı alanı kuran sert kolun acısı daha sonra da sırtımın yaslandırtıldığı duvara çarpmasıyla gelen acı yüzümü fena şekilde buruşturmama sebep olmuştu. Ne olduğunu tam olarak bilmiyordum, ancak ben o hızla koşarken buna karşın bunların hepsini iki saniye de yapan biri normal olamazdı. Nefes düzenim alt üst olmuştu, şaşkındım ve fena halde korkuyordum. Gözlerim hala sımsıkı kapalıydı ancak hala boğazımda ki baskıyı hissedebiliyordum.

"Sana dur diyorsam, duracaksın." dedi tanıdık ses. Korkuma aldırmadan yavaşça gözlerimi açtığımda gördüğüm ilk şey siyah gözler oldu. Ne dedikleri anlaşılmıyordu gözlerinin. Uzun kirpikleri ve yine görüntüsünden düzgünlük akan bir burnu vardı. Biçimli bir suratı ve çıkmaya yüz tutmuş ufak sakallarıyla oldukça uyumlu görünüyordu. Karşı kaldırımda bizi aydınlatan sokak lambasının ışığı altında saçları da siyahı andırıyordu. Yüzünün aldığı şekil ürkütücüydü. Bir anlam çıkartamadığım gözler benim ona baktığım gibi iki üç saniye kadar beni izledi. Amacının  ne olduğunu bilmiyordum ancak o da benim iyi tekmelerim olduğunu bilmiyordu. Yapabileceğimin en sertiyle kasıklarına ve karın bölgesine bir tekme savurdum ve kolundan kurtulmaya çalıştım. Evet, bu genç adam ya acı geçirmezdi ya da ben yeteneksizin tekiydim. Savurduğum tekme yüz ifadesinin daha ürkütücü bir hal almasından ve boğazıma daha sıkı bastırmasından başka bir işe yaramamıştı. Gerilen yüzün üzerindeki kıvrımlı dudaklar hareket etti ve konuşmaya başladı. "Rahat durduğun takdirde sana bir şey yapmayacağım, Gece. Boş yere bana zarar vermeye çalışma, şu halinle bana zarar veremezsin. Eğer o iğrenç kanının hemen şuracıkta cılız bedeninden akıp, yerleri süslemesini istemiyorsan gereksiz hareketlerine son ver ve beni dinle. Tamam mı?"

Evet bu yeterince korkmamı sağlamıştı. Adımı ve tahmin ettiğim kadarıyla ondan korktuğumu biliyordu ve ben ona zarar veremeyeceğimi zaten anlamıştım. Ürkek bir tavırla sadece "Tamam." diyebildim. Bunu dememle birlikte boğazıma uygulanan baskı azaldı ve yavaşça kolunu çekti. Boğazımın rahatlamasından sonra bunun peşini bir kaç öksürük takip etmişti ama iyiydim. Şu an istesem kaçabilirdim ancak az önceki gibi -her nasıl yaptıysa- bir duvara çakılma ve kanını hortumdan su akıtırmış gibi akıtırım tehdidi duymak istemiyordum. Evet, merak ediyordum ve  surat ifademi alabileceği en sert hale getirip sordum, "Benden ne istiyorsun ve sen kimsin?" .

Karanlık bakan gözler gözlerimi buldu ve kendinden emin bir şekilde konuşmaya başladı. "Ben bir kæra'yım ve senden ruhunu istiyorum küçük bayan. "

KÆRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin