Mezarlık

2.2K 150 28
                                    

Bölüm bu kadar geciktiği için gerçekten üzgünüm, sanırım baya uzun bir süre tatil yapmış oldum. Gel gelelim, yeni bir bölümle karşınızdayım. Oylar, yorumlar ya da sadece okumanız için bile hepinize teşekkürler. İyi okumalar. 

Bu arada, Allah verdiğimiz şehitlerin mekanını cennet, aile ve yakınlarına da aydınlık versin. Amin. 


Gözlerimden vücuduma akan bir ağırlık varmış gibi hissediyordum. Her kalp atışımda sanki damarlarımda kan değil de gerginlik akıyor gibiydi. İçimdeki korku arttıkça kalbim daha hızlı atıyor, bu korku artarak damarlarımda dolaşıyordu. Parmak uçlarıma kadar hissettiğim gerginlik saç diplerimde ısınmaya başlayan derimle birlikte sıvı olarak vücudumdan atılıyordu. Ama hissettiklerim sadece bu kadar değildi. Bir şeye ihtiyacım vardı, birine. Ölüyü andıran soğuk tenine karşın bana yaşadığımı hissettiren birine, beynimi allak bullak edip kap atışlarımı hızlandırdığı gibi çoğu zaman göz yaşlarımın nedeni olan birine. Siyah gözlerin sahibine ne ara bu kadar güvendiğimi bilmiyordum. Neden tam şu anda onun yanına gidebilmeyi bu kadar çok istediğimi ya da sanki asla yıkılmayacakmış gibi bakan gözlerinde bu gerçeği yakalamak istediğimi...

"Kızı bırak. Senin derini yüzeceğim sahneyi görmesini istemiyorum." Nasıl bu kadar kendisinden emin olabiliyordu? Benim yüzümdeki her mimikten içimdeki korkunun derecesinin okunabildiğine emindim, korkum her nefes verişimde dudaklarıma çarpıyor ve havaya karışıyordu. Oysa Ezra hiçbir şeyin kendisini yenemeyeceğinden emin gibiydi. Şu durumda bunun gerçek olmasını ne kadar istediğimi de yüzümden okuyabiliyor muydu acaba? Yoksa sırf böyle düşündüğümü bildiği için mi yenilmezmiş gibi davranıyordu. Ona güvendiğimi biliyordu, ona sığınacağımı biliyordu.

Sanki onu yıllardır tanıyormuş gibi hissediyordum, birbirimize bu kadar yabancıyken, Ezra'ya karşı içimde kavrulan yakınlık hissi nereden geliyordu?

Kollarımı tutan eller sıkılaştıkça midemde bir bulantı hissi baş gösteriyordu. Tüm vücudum sanki hareketlerimizi engelleyen güçlü ellerin bizim yanımızda olmadığını bildiğini göstermek ister gibi tepki veriyordu. Kendimi ne kadar kısıtlı hissedersem vücuduma o kadar karaltı çöküyor, sanki temiz havayı değil de beni ölüme sürükleyecek bir gazı içime çekiyormuşum gibi nefesim daralıyordu. Kollarımı kurtarmaya çalışırken sakin kalmamı sağlayan tek şey siyah gözlerden bana akan güvendi.

Damarlarından akan kanın dehşeti yüzündeki koyulaşan ifadeyle birlikte şu an ne kadar nefret dolu olduğunu gösteriyordu. Kısıtlanmak kesinlikle ona göre bir şey değildi, istiyorsa ne yapar eder bu durumdan kurtulurdu.

"Ya da şuna şöyle diyelim, kızın senin derinin yüzüleceği sahneyi görmesini istemiyorsun değil mi? Çünkü görünüşe göre yakın bir zamanda gerçekleşecek olan bu." Bizimle gerçekten alay ediyordu. Ezra'nın dişlerini sıktığını görebiliyordum, o sinirlendikçe ben de birazdan göreceklerim için endişelenmeye başlıyordum. Bu durumdan gerçekten nasıl kurtulacaktık? Evet, Ezra güçlüydü, ancak onca kæraya karşı ne kadar dayanabilirdi ki? Onu öldrebilecekleri düşüncesi beynimden içeri sızmaya başlarken kalbimde büyüyen sıkışıklığın katlarca arttığını hissettim. Siyah gözler sonsuza dek kapanırsa ne olurdu? Saçmalıyordum, bu düşünceyi en gerilere süpürmeye çalışırken kulağıma fısıldayan sesi neredeyse duyabiliyordum. Böyle bir şey olabilirdi, asıl vurgu ise, bunu düşünmenin kalbimi acıttığıydı. Hala içimde bir yerlerde Ezra'nın iyi bir adam olduğunu düşünen taraf vardı, kardeşi için her şeyi yaptığını ve neredeyse onu haklı bulan bir taraf. Siyah gözleri seven, saatlerce onu izlemek isteyen bir taraf. Sanırım beni en çok korkutansa buydu.

KÆRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin