Youtube linki koydum isterseniz bakabilirsiniz, ben hep bu şarkıyı dinleyerek yazıyorum, bir şekilde kæraya uyuyormuş gibi geliyor. Tamamen size kalmış, iyi okumalar. Seviliyorsunuz.
Ezra'dan;
Yavaş adımlarla yemekhaneye doğru yürümeye devam ettim, bu okul işi gittikçe sıkıcı olmaya başlıyordu. Ordan oraya koşan kanatlı veletler kendilerini kanıtlama çabasına girip sürekli birilerine dalaşıyor, bu it dalaşının sonundaysa olan okulun sessiz tiplerine oluyordu.
Yemekhaneye girdiğimde gözlerim Noda ve Lena'yla buluşurken çoktan Gece'nin yokluğunu fark etmiştim. Soğuk tavrımı bozmadan Noda'nın yanına oturdum. Aç değildim. "Gece nerede?" diye sorarken Lena yemeğe gömdüğü kafasını kaldırmadan "Bilmiyoruz." Dedi. Noda "Az önce buradaydı, gelir herhalde birazdan." derken fazla kafaya takmamaya çalıştım. Saçma triplere girip kaçmadığı sürece benim için problem yoktu. Kaçmayacak kadar zekiydi de, dışarı çıkacağı anda üzerine çullanacak yaratıkların bir kısmıyla tanışmıştı.
Muhtemelen yine yemeğini yememişti, ya fazla yemek seçiyordu ya da intihar etmek istiyordu. Kendisini bu kadar çok umursamaması çoğu zaman sinirimi bozuyordu, bana emir verme diyordu ama onun babasıymışım gibi davranmama neden olanda kendisiydi. Bazen ciddi anlamda kendimi yaramaz bir çocuğun annesi gibi hissediyordum, kitaplarda anlatıldığından çok daha saftı. Ondan nefret ediyordum, yıllarca bana öğretilen buydu. Oysa kendisi efsanelerde anlatılan kızdan çok daha çocuktu, bazen küçücük şeylerden mutlu oluyor, bir sürü zorluğa karşı koyabiliyorken en saçma şey için kahroluyordu. Bu laneti üzerimize salabilecek tarzda bir insan nasıl olabilirdi bilmiyordum. Bildiğim tek şey öz kardeşimi onu kullanarak kurtarabileceğimdi ve bunu da yapacaktım.
"Heey, duyuyor musun?"
Gözlerimi Noda'ya çevirirken yemeğini bitirmiş olduğunu gördüm. "Şurada ki kızılla yanındaki çocuk, Gece'nin nerede olduğunu biliyor olabilirler, ufaklığın arkadaşları."
Gözlerim kafasıyla işaret ettiği yere dönerken kısık gözlerle kızı izlemeye başladım. Adlarını bilmesem de Gece'yle vakit geçirdiklerini biliyordum. Bizim yanımızda durmamasının en büyük nedeni bendim, bazen söylediğim sözlere kırıldığını, kırılmasına rağmen bana büyüklük tasladığını gözlerinden okuyabiliyordum. Üzülmemeliydi, ben kötüydüm. Ona şu ana kadar yaptıklarım ve yapacaklarımı bilmesine rağmen, nasıl bana değer verebiliyordu anlamıyordum. Bu da onun en büyük zayıf noktalarından biriydi, ne kadar güçlü nefret etse de küçük bir şeyde yumuşayabiliyordu.
"Gerek yok." Dedikten sonra yavaşça oturduğum yerden kalktım ve yürümeye başladım. Muhtemelen yalnız kalmak istemişti, belki de dışarıda börtü böceği izliyordu. Yemekhaneden çıkacağım sırada çarpıştığım kişiyle birlikte kafam yukarı kalkarken Mate'in sıfatsız suratını gördüm. Kendini bir şey sanan patates çuvalı diye geçirdim içimden.
"Ne istiyorsun?" derken bu çocuğun hala dersini almamış olmasına şaşırıyordum, o gün onu döven ben değildim ama keşke olsaydım diye binlerce kere pişman olmuştum.
Sırıtarak "Hiç." derken ağzının ortasına yumruğumun gülüşünden daha çok yakışacağını düşünüyordum. Bir kelime daha edecek olursa o yumruğu yiyecekti de zaten, bekle Ezra bekle.
Bir şey demeden gitti.
Sanırım artık akıllanıyordu, enerji harcamama neden olmadığı için sevinirken yürümeye devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÆRA
FantasySiyah gözlerin içine kazınmış hikayemi bir kez daha okudum. Karanlığın ilmek ilmek, özenle işlendiği gözler gözlerimle kavruluyor, ruhlarımızla harmanlanıyordu. Sesimin titrediğini hissettiğim anda nefesimi düzene sokmaya çalıştım ve devam ettim. ...