4. Bölüm

7.1K 238 14
                                    

Üçlü deri koltuğun köşesine oturmuş elinde ki telefona bakarken yanında ki yapay kızıl saçlı kadının tek eli göğsünde geziniyor, yer yer boynunu öpüyordu fakat içinde ki bir his olan isteğini de kaçırıyordu ve dayanamayarak göğsünde gezinen eli tutup başını hafifçe geriye çekti, çatılı kaşlarla yanında ki kadına baktı.

"Sen niye hâlâ buradasın."

Mehtap, oldukça güzel ve her erkeğin isteyebileceği bir kadındı. Ne çelimsiz ne de kilosu fazla bir kadındı. Yapay kızıl uzun saçları, yemyeşil gözleri vardı.

Sık sık görüştüğü adama aynı şekil baktı ve elini sertçe geri çekti.

"Senin neyin var."

Sehpada duran kadehini eğilip alan adam telefonu sertçe kadehin eski yerine bıraktı.

"Havamda değilim."

Yanında ki kadın kahkaha attı ve tekrardan yakınlaştı.

"Sen mi. Asla inanmam."

"Benimle haberleşmeden bir daha evime gelme."

"Eskiden bu gelişlerim hoşuna giderdi" diyerek gülümserken elini göğsüne koymak istese de bileği havada tutuldu, turkuaz gözler bu kez sinirle gözlerine çevrildi.

"Artık istiyor muyum diye sormalısın. Hatta sen bir daha bana gelme."

Bileği bırakılan kadın çatılı kaşlarla birkaç saniye yanında ki adamı süzdü, aralarına ufak da olsa mesafe koyarcasına koltukta kayarak geri çekildi.

"Kim o kadın."

Kadehinden bir yudum aldı, bakışları karşısında ki bir boşluktayken dişlerini sıktı.

"Ne kadını."

Alayla ve zoraki gülen kadın, "Ben kadınım, anlarım. Hele ki 'bir kadına bağlı kalamam' diyen seni iyi tanıyorum" dediğinde yanında ki adamın gözleri kendisine çevrildi, sinirden koyulaşan gözlerle baktı.

"Ben kimseye bağlanmam!"

"Bu öfke... bu sinir..." deyip gözler üzerindeyken yavaşça ayağa kalktı ve çantasını aldı. "Geldiğim dakikadan beri sende bir hareketlilik olmadı." Neyi kast ettiği genç adam tarafından kolaylıkla anlaşıldı. "O kadına hayatta başarılar dilerim, senin gibi bir adamın sinirini ve öfkesini çekmek kolay değil sonuçta."

"Mehtaaap!"

Başka bir şey demeyen kadın mini eteğini düzelterek, tebessümle kapıya doğru adımladı. Saniyeler sonra gözden kaybolduğunda ise Cihangir elinde ki kadehi yere vurdu.

"Ömer!"

Kükrercesine bağırması ile Mehtap'ın çıktığı kapıdan içeri koşar adım giren Ömer, saniyeler sonra salona geçti, abi dediği adamın yanında durarak etrafa bakındı.

"Efendim."

"Ne yapıyor."

"Arkadaşıyla yemek yiyor restoranda."

İçinden sabırlar çekti, yüzünü sıvazlayıp salonun diğer köşesine, bardakların ve içki şişelerinin bulunduğu büyük vitrine yöneldi.

"Al getir."

"Getireyim mi... Ne diyeyim."

Yolu yarıda kesti, sinirle Ömer'e baktı ve baktığı adam "Tamam" deyip koşar adım kapıya yöneldi.

Kısa zaman sonra Ömer'in yönlendirmesi ile kapıda ki adamlardan biri gelip kırılan bardağı temizlerken aynı zaman diliminde de Ayça yemeğini ağır ağır yiyordu.

Eylül'ün KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin