11. Bölüm

5.9K 210 17
                                    

Şubat ayının başlarıydı ve her yerde, gece yağan yoğun karın etkisi vardı. Sabahın erken saati ve bayramın ilk günüydü, etrafta kimsecikler yoktu.

Genç adam, annesi ile kardeşini havalimanından almış eve doğru aracını az bir hızla sürmekteydi. Babası vefat edeli dört yıl olmuştu ve hâlâ yeri belliydi.

"Keşke baban da yaşasaydı da böyle dağılmasaydık... Biriniz babanınız yolunda diğerinizi zaten hiç göremiyorum..."

Arka koltukta oturan annelerinin yorumu üzerine abi kardeş derin bir iç çektiler.

"Anne..." yolda olan gözlerine ufak bir kızın takılması ile kaşlarını çattı, yanından geçerken etrafa bakındı ama kimseyi göremediğinde, küçük kızın yanından geçerken bir anda durdu.

"Ne oluyor abi..."

Cevap vermeden hızla araçtan indi ve karşı kaldırıma koşar adım gitti, karın içine yığılan ve ağlamakta olan küçük kıza eğildi.

Çatık kaşlarla etrafına bakınırken annesi ve kardeşi de yanına geldiler. İkisi de şaşırdı.

"Annen baban nerede."

Küçük kız ağlıyor, ellerinde ki çamuru karla temizlemeye çalışıyordu. Onun o minik ellerine Hülya hanımın gözleri takıldığında dehşete düştü.

"Eli morarıyor. Ne zamandır dışarıda bu çocuk!"

Cihangir yerinde doğruldu hızlı hareketlerle üzerinde ki kışlık kabanını çıkartıp tekrardan kıza doğru eğildi ama minik kız, mezarlığın yüksek duvarına doğru kendisini atıp ağlamasını şiddetlendirdi. Korktuğu her halinden belliydi.

"Korkma yavrum!" Annelik içgüdüsü ile gözleri dolarken Mahir iki elini hafifçe kaldırıp gülümsedi.

"Korkma tamam mı... Bizden sana zarar gelmez."

Cihangir de hafifçe gülümsedi. Küçük kız ise kopya gibi duran iki adama ve ağlayacak gibi duran kadına, gözlerinde ki yaşlarla sessizce bakıyordu.

"Kardeşim haklı. Bizden sana zarar gelmez. Şimdi..." elinde ki kabanını hafifçe havaya kaldırdı. "Seni buna saracağım ve anneme vereceğim tamam mı. O seni ısıtır."

Rengi solan, elleri morarmaya yüz tutan kıza endişeyle ve sessizce bakmayı sürdürdü. Korkması normaldi ve çok fazla korkup bir şeyler yaşasın istemiyordu. Bakışlarında ki şefkat, turkuaz rengi gözlerinde ki yumuşak bakış küçük kızı fazlasıyla etkilemiş olacak ki bir anda ağlaması kesildi, ellerini kaldırıp kendisine birkaç kere avucu kapatıp açarak gel gel işareti yaptı.

Hülya hanım, oğulları gibi tuttuğu nefesini rahatlarcasına bırakırken gülümsüyordu. Büyük oğlu ise dudaklarında ki gülümsemeyi bozmadan, küçük kızı hızlıca sardı kendisine uzattı.

"Al anne."

Orta yaşlı kadının kıza yeltenmesi ile Ayça'nın Cihangir'e hızla yapışması ve tekrardan ağlamaya başlaması bir oldu.

Anne ve oğulları sadece gülümsedi.

"Bende kalmak istiyorsan... Peki madem" derken kardeşi gibi gözlerini etrafında gezdiriyordu. "Annen baban nerede. Seni merak etmişlerdir.

Küçük kızın Cihangire daha ılımlı olduğunu gören Mahir ve Hülya hanım, sessiz kalmayı tercih etti.

Cevap gelmemesi üzerine bakışlarını kucağında ki ufaklığa çevirdi. Arkasında ki mezarlığı ufak bir baş hareketi ile gösterdi.

Eylül'ün KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin