20. Bölüm

6.8K 226 16
                                    

Çay suyunu ocağa bıraktıktan sonra girişe gelen kadın, merdivenlere yüzü dönükken oğluna seslendi.

"Cihangir... Uyan hadi." Birkaç saniye bekledi, üst kattan beklediği ses gelmedi. "Neyse" diyerek salona yönlendi ve kısa zaman sonra içeri geçtiğinde oğlunu üçlü koltukta uyur vaziyette buldu.

Boş olan şişeye gözü takıldığında kaşlarını çatarak oğlunun yanına gelip bağırdı.

"Cihangir!"

Genç adam ilk seslenişte de duymuştu ama uykusu hâlâ olduğundan dolayı cevap vermemişti lakin kulağının dibinden gelen ses ile cevap vermemek pek mümkün değildi.

Yüzünü ekşiterek sol tarafına döndü. Gözlerini ısrarla açmıyordu.

"Biraz daha uyuyayım."

"Buranın hali ne böyle! İçme şu zıkkımı!"

"Biraz dahaaaa..."

"Kalk!" diye bağıran kadın boş şişeyi ve bardağı alıp mutfağa yöneldi, imalı bir tonda güldü. "Dün Ayça'dan yemek sözü almıştım, söylemeyi unuttum" dedi, oğlu bir anda yerinde doğrulurken salondan ayrıldı.

Ağrıyan başı ile yüzü daha çok ekşise de umursamadan ayaklandı ve annesinin peşine düştü.

"Bugün için mi!"

"Zamanı belli değil! Bugün desem yok demez herhalde!"

Kısa zaman sonra annesinin yanına, mutfağa geçerken Ayça da evinde, babasıyla beraber kahvaltı masasındaydı.

Babasının sık sık kendisine bakmasını kahvaltıya başladığı ilk saniyelerde fark etse de sebebini anlayamamıştı ama kahvaltı sonlarına doğru dayanamayarak elinde ki bulmaca çözdüğü kalemi bırakıp, ağzında lokması varken konuştu.

"Baba ne oldu."

Anlamayan adam bakışlarıyla bu durumunu belli ederken okuduğu gazeteyi katlayıp bıraktı, genç kadın tebessüm ederek lokmasını yuttu.

"Niye bana öyle bakıyorsun. Dün de bir acayiptin sanki. Bir şey mi oldu."

Çayından bir yudum aldı ve kızına bakarak iç çekti.

"Dün Hülya hanım yanına gelmiş..."

"Evet..."

"Cihangir'in yaptıklarını neden bana söylemedin."

Babasının hafif çatılan kaşlarına karşılık içinde bir panik oluştu. Dün Hülya hanımın eksik ve doğru olmayan şekilde durumu bildiğini öğrendi ama babası da aynı şekilde mi biliyordu yoksa gerçeği mi bilemedi. Bundan sonra utanarak babasına bakmayı hiç ama hiç istemezdi.

Ne diyeceğini bilemeyen kızına karşılık sinirli bir nefes aldı.

"Senin bir suçun yok ki, neden susuyorsun kızım. Ben baban değil miyim, neden bana sıkıntını anlatmıyorsun. Beni hâlâ uzağında tutuyorsun."

Yıllanmış çakır gözlerin hüzünlenmesi ile paniği daha çok arttı. "Hayır baba" diyerek karşısında ki sandalyeden kalkıp yanına geçti ve yan oturdu. "Niye öyle söyledin. Sen üzülme, belki sıkıntılarım geçer de boşuna anlatmış olmayayım diye söylemedim."

Ağlayacak gibi duran gözlere birkaç saniye bakan adam, samimi bakışlar ile içinde ki ağlama dürtüsünü geriye gönderirken "Öyle olsun, peki" dedi, kızının yüzü ekşidi.

"Baba ya... Böyle yapma."

"Ne yapmayayım..."

"Böyle işte."

Eylül'ün KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin