Yankı...
Gece gece eve gelmek ne demek bana bunu açıklayın ya. Bir huzur verseydiniz de sevdiceğimle uyusaydım. İşe bak camdan eve giriyorum ergenler gibi. Ben kendi halinde bir adamım bana on yedi yaşında ergenler gibi sevgilimi evden kaçırtınız ya, ben size ne diyeyim. Üstümü çıkarıp yatağa girdim, Melis'in saçının kokusunun sindiği yastığa sarılıp yumdum gözlerimi. Yüzümde mutlu bir adam gülümsemesi.
Sabah annemin sesiyle uyanıp sanki haberim yokmuş şaşırıp önce duşa girdim. Melis'in izlerini suya bırakmayı bende istemezdim ama dinimiz gereği temiz olmak farz. Çıkınca yeğenlerimle boğuştum biraz. Abimler annemi getirdiğine göre geri erken dönerler diye düşünüyordum, çünkü hiç abimi kafam almıyordu.
Kahvaltıya kalmadan evden ayrılmak istedim ama olur mu? Abim var evde.
"Nereye?"
"İşe!"
"Otur kahvaltını et, birlikte çıkarız" dedi. On beş gün aslında rahatmışım ama sevgilimin aklı başına gelirken zamana kurban gittik ne yapalım. Çaresiz oturdum masaya.
"Helena, neyin var senin?" Biraz durgundu.
"Gebe değil mişim" dedi. Hadi ya, sevinmiştik ama onun için bunlar artık normaldi. Çünkü dış gebelik onda sürekli oluyordu. O yüzden Uraz'la Alper arasında beş yıl vardı.
"Sağlık olsun. Daha gençsin ya."
"Daha da istemem, doktor zor olur diyor." Başımı salladım, annem ara sıra eliyle yüzümü sevip duruyordu. Gidersen beni bırakıp böyle annem hanım.
"Oy güzel oğlum benim, çok özledim seni. Ne yaptın bensiz, çok korktun mu yavrum." Ne güzel seviyordu. Hatta bir gün aynı benim gibi Melis'i de sevecekti şefkatli elleri.
"Korktum tabi, beni bırakıp gidiyorsun ya."
"Ben sana kıyamam. Burnumda tüttün, hadi anneciğine müjdeli bir haber ver. Birden evlenmeye karar verdin değil mi çocuğum?"
"Yoo, vermedim."
"Pis çocuk. Abin beni yanında istiyor, bende seni yalnız bırakmak istemiyorum."
"Gitme anne, biz iyiyiz burda?"
"La havle" dedi abim.
"Ama sana ihtiyaçları varsa bir aylığına daha gidebilirsin."
"Zaten beni leylekler getirdi, anne benim neyime ki?!" Ona kızıyordum ama hak veriyordum da. Yıllardır annemden ayrıydı, benim ihtiyacım olduğu kadar onun da ihtiyacı vardı anneme. Ben yalnız kalmayı sevmiyordum, belki evlenirsem annemi gönderirdim ama öncesinde evimde ses olmalı, ışık yanmalı. Ben gelene kadar annem yemeği hazırlıyor, birlikte yemek yiyorduk. Onunla sohbet etmeyi seviyordum. Çay muhabbetlerimizi seviyordum. Bu mahallenin anneme ihtiyacı vardı, yoksa herkes erkenden evine kapanıyordu. Oysa burda çayın kokusunu alan gelip bizimle oturuyordu. Bütün mahalleli sanki yıllarca görüşmemişiz gibi sohbet ediyorduk.
On beş gün evde yalnızım diye çay bile içmedim. Canım sıkılıyor benim, ben etrafımda insan seviyorum.
"Anne" dedim elini tutarak. "Biri var ama-"
"Hiy kim? Bakkalın kızı mı?"
"Yok." Ne alakası var ya.
"Fırıncının kızı!"
"Değil."
"Hiy Tuğçe mi yoksa?" Tuğçe mi? O benim kardeşim yav.
"Anne hayır, dinlesene önce."