Yankı...
"Anne, anne" diyerek eve girmeye çalışırken gömleğim kapıya takılıp cart diye yırtıldı. Beni fark eden yeğenlerim üzerime atlayınca gömlek biraz daha yırtıldı. Gömleğimi kurtarıp beş yaşında ki yeğenimi kucağıma. "Adamım." Küçük kollarıyla bana sarılırken on yaşında ki yeğenim kolumun altına girdi. "Hoş geldiniz."
"Hoş bulduk amca."
Salona geçtiğimizde abimin iğneleyici bakışlarına maruz kaldım ama şu an yeğenlerim daha ağır basıyordu. Bir yandan yengeme de sarılıp selamladım.
"Oğlum ne oldu sana?" diyen annem gömleğimin yırtılan yerine bakıyordu.
"Bir şey yok ya, kapıya takıldı."
"Amca? Yağmur bir daha gelmeyecek mi?" diye soran büyük yeğenim Uraz'a baktım. Burnumun direğinden tutunda ciğerlerime kadar yandım. Alper'i kucağımdan indirip Uraz'a eğildim.
"Şimdilik gelemez" dedim ama ne zaman geleceği konusunda inanın benim de hiçbir fikrim yoktu.
"Hıh, şimdilik gelmezmiş." Abimin iğnelerini yememek için odama doğru gitmeye başladım. "Sıkışınca kaçarsın tabi. Sonunda bunu da duyduk. Ama ben dedim" derken odaya girip kapıyı kapattım ama öyle çok bağırıyordu ki duymamak imkansızdı. "Daha ilk duyduğumda sana dna testi yaptır, ne malum senden olduğu dedim. Ama beni duyan var mı? Yok. Nasıl dayanacaksın o çocuğun hasretine, nasıl duracaksın görmeden. Sen onsuz nefes alamıyordun, ah akılsız başının cezası bunlar." Yatağımın üstüne oturdum ama dokunsa ağlardım ki sözleri kalbime dokunuyordu." Alıp gittiler çocuğu değil mi? Giderler tabi neden gitmesinler. Aptal "deyince kalkıp bir hışımla çıktım odasan.
" Yeter abi ya, yeter. "
" Sana yetmez, ne desem az kaldı sana. Okulu bırakma dedim bıraktın, gel işin başına geç dedim hiç oralı olmadın. Benimle geliyorsun Yankı, işinin başına geçeceksin! "
" Gelmiyorum. Gelmem."
"Yankı, yaşına başına bakmam bir güzel döverim seni. Ne yapacaksın burda, itlik serserilik. Orda koca bir şirket dururken burda yokluk çekiyorsun."
"Ben halimden memnunum."
"Aa tamam ya, sen halinden memnunsan tamam. Başlarım senin yapacağın işe. Gelmiyorsan alırsın baba hakkını sen yoluna ben yoluma."
"Yıldırım" diye araya girdi annem ama abim ketum adamdır. Babam gibidir o, onun sözünün üstüne söz söylenmez. Mümkün değil, egosuna yediremez bir kere. "
" İstemem, al baba hakkımı. Helal hoş olsun. "
" Yankı "dedi bu defa annem bana.
" Sen beni hiç anlamadın, bundan sonra da anlamını beklemiyorum abi. Neyim varsa aldılar doğru, şu dakika kendimi öldüresim var ama senin umurunda olmaz. Herkes senin kadar şanslı olamıyor demek ki. "
Üstüne bir şey söylemedi, dolan gözlerimi de alıp çıktım evden. O söylerdi, ağzına ne gelirse söylerdi bundan zerrece rahatsızlık duymazdı. Benim canımın yanıyor olmasını onun umurunda bile değildi. Güya kardeşiz, güya birimizin canı yansa diğeri hissederdi. Ben onu neredeyse hiç hissetmedim. O on sekiz yaşına basınca babamın peşinden gitti. Ben evimi, arkadaşlarımı bırakmadım diye beni sürekli azarladı. Nerden bilebilirdim başıma böyle bir şey geleceğini, bilsem de fark eder miydi hem? O bir abi olarak beni kollamalıydı. Yapmadı, şimdi ihtiyacım yok onun hiçbir şeyine.
Bindim arabaya, çıktım yola. Belki saatlerce dolaştım cadde cadde. Kızıma olan özlemim ayakta duruşuma meydan okuyordu ama ben inatla devam etmeye çalışıyordum. Çünkü bir kere bırakırsam biliyorum ki yine nerde akşam orda sabah günlerime geri dönecektim.