Yankı...
Bir on gün daha geçip gidiyordu. Her şey normal seyrine devam ederken ben burda oturmuş bir karar vermeye çalışıyordum. Beyza benim kararımı bekliyordu, onunla birlikte Şükrü de. Lütfedip kararı bana bıraktılar ama ben bu durumun içinden çıkamıyordum. Yağmur yanında olduğum süre zarfında aşama kaydetti. İlk tedavi sonuçları olumlu olunca süreç onun hücrelerinin yenilenmesi, yenilendikçe yeni kan hücrelerinin ortaya çıkması yönündeydi. Saçları dökülmeden, hiçbir kayıp vermeden çıkabildiğimiz bu sürecin benim için en sancılı zamanına gelmiştik.
Biraz nefes almak için çıktığım hastane bahçesinde Şükrü'yle durmuş batan güneşin izlerine bakıyorduk. Bir yanım öyle bağlı, öyle derin bir sızı içinde ki bunu anlatmam mümkün değildi. Diğer yanım ise artık önünü görmeye başlıyordu. Sakindim ama hâlâ bir hayli üzgünüm.
"Hatırlıyor olsaydım, sonrasında tekrar söylemiş olsaydı inan bana onlara sahip çıkardım. Bende bu kadar geç öğrenmek istemezdim Yankı ama lütfen bana bir şans ver. Yağmur'a gerçeği söylediğinde onu senden tamamen koparmayacağım. İstediğin zaman onu göreceksin, istediğin zaman ararsın hatta Londra'ya gelirsin, bizde geliriz. Şu an her şey sadece senin kararına bağlı. İşleri zorlaştırıp Yağmur'u yıpratmak istemiyorum. Bu süreçte sana yardım ederim eğer sende yardım edersen. "
Kafam karışık değildi, işler zorlaşırsa Yağmur çok daha ağır döneme girer diye korkuyordum. Pedagog benimle uzun uzun konuştu, çocuğumun sağlığı şu dünyada her şeyden daha kıymetliydi benim için. Bir gerçek var deyip onun da seçim yapmasını istiyorlar. Sekiz yaşında bir çocuğa babasının başkası olduğunu söylememi ve yarım bir umutla yoluma bakmamı.
"Neden Yağmur?"
"Adı Yağmur, benim kanımdan, tek şansım. Daha bir sürü sebep sayabilirim."
"Zaten bir babası var, bunu anlayabilirsin."
"Elbette anlıyorum ama hayatım boyunca bir başka çocuğum olmayacak. Tek çocuğum o, sen bu konuda benden daha şanslısın. Bir müddet sonra bu duruma alışıp başka çocukların olabilir ama benim hiç şansım yok."
"Sen baba olacaksın diye, ben babası olmayı mı bırakacağım."
"İstersen bırakma, onu her şeyden fazla seven iki babası olur." Bunu söyleyebildiği için baktım yüzüne. "Çok ciddiyim Yankı, bu şansı bana senin tanıman gerek."
"Bana biraz izin ver, düşüneyim" deyip ayrıldım yanından. Melis Hanım'ın görmedim günlerdir, belki onu görürsem o bana mantıklı olanı anlatırdı. Çünkü ben kızımı kaçırmak istiyordum, hayat boyu kaçmam gerekse bile bunu yapabilirdim.
Yol boyu yürürken çalan telefonumu aldım elime. Ekranda sesli bir nefes vermeme sebep olan isimle açıp açmamak konusunda kararsız kaldım ama açmazsam açana kadar arardı.
"Hi, Helena."
"Hi, Yan-kı" dedi bozuk Türkçesiyle. "Nasilsin?"
"İdare eder, sen?"
"İdare eder ne demek? Ben iyiyim, sesini duymak istedim."
"İyi yaptın? Çocuklar nasıl?"
"İyiler, seni özledim. Hiç gelmiyor sen, üzülüyorum."
"Elimde olan bir şey değil. Üzülme."
"Ama ama sende gelebilirsin. Annemi almaya geliyor abin, ııım sende gel lütfen."
"Annem oraya mı geliyor, daha erken."
"Yıldırım böyle istedi, aranız kötü biliyorum ama çocuklar seni görmek istiyor. Hem Yağmur'u da getirirsin onu çok özledim."