Yankı...
Yediğim içtiğim hiçbir şeyden bir nane anlamadım. Öğleden sonra başında durduğum projeye bakarken sanki aklım durmuştu. Hiç içimden gelmiyordu bir çizik atmak. Kızımın sesini duyunca her şey daha kolay olur sandım ama onun için işler yolunda giderken benim için öyle değildi. Kızım başka bir hayata adapte olurken ben olduğum yerde sayıyordum sanki.
Kalemi beynime sokmak istediğim o anlarda nihayet yemekten dönen Melis Hanım teşrif edip yanıma geldi. Neden bu kadar sinirli olduğumu anlayamıyordum.
"Nerdeydin?" diye sorarken sesimin tonuna dikkat edemedim. Kimse yokken ona bunu sorabilirdim.
"Yemekteydim, neyin var senin?"
"Bilmem, neden yalnız yemek yemeyi tercih ettin?"
"Çünkü babamla konuşacak şeylerim vardı."
"Ne gibi mesela?"
"Yankı neyin var senin? Neden böyle davranıyorsun?"
"Ben gayet iyiyim Melis Hanım, sizi nasılsınız?"
"Siz mi oldum şimdi?" Hiç lafı dolandırmayacaktım ama arkadaşlar odaya girince işime döndüm. Onun o adamla tekrar buluşmuş olma düşüncesi beni deli ediyordu. Hiç mi aklında kalacak kadar gücüm yoktu, hiç mi değerli olmadım onun için? Kendimi tanıyamıyordum, bu halimi ben bile anlamıyordum.
"Yağmur nasılmış?" diye sordu.
"İyiymiş, babası ona iyi davranıyormuş. Hatta o kadar iyi ki gelecek hafta Hindistan'a gidiyorlarmış. Resim yapma yeteneğini keşfetmişler enteresan, oysa benim kızım şarkı söylemeyi, dans etmeyi severdi. Film izliyorlar, hatta tiyatroya gidiyorlarmış. Birkaç kere operaya gitmiş benim kızım! Çok sevmiş. "Bütün bunları bende yapabilirdim, zamanım olsaydı bütün ömrümü yanıbaşında geçirirdim. Kimi kıskanıyorum ben, neden her şey damarıma basıyordu.
" Çok güzel, yani Yağmur şimdiden birçok şeyi keşfediyor. Bu harika "deyince başımı çevirerek ateş saçan gözlerle baktım yüzüne.
" Bende yapardım bunları "diye tısladım.
" Elbette. "Kalemi bırakıp biraz sakinleşmek için çıktım. Terasa çıkıp derin nefesler almaya çalıştım. Öldüm mü ben, neden nefes alamıyordum? Birden hızlandı nefeslerim, elimi bir yere koyup tutundum. Bütün bedenim karıncalanıyor başım dönüyordu. Ayakta duramıyordum.
"Yankı." Melis'in ellerini yüzümde hissettim ama birden bire kendi açtığım o boşluğun içine düştüm...
Melis...
"Aaa! Yankı. Yardım edin." Kollarımın arasına yığılıp kaldı koca adam. Dehşet içinde kalakaldım, içeriden insanlar gelirken kimisi su, kimisi kolonya derken gözlerim Yankı'nın üstündeydi. Kolay değil, değil mi sevgilim. Kendini o kadar tuttun ki artık kaldıramadın.
Onu kollarından bacaklarından tutup koltuğa yatırdılar. Kolonyayı alıp elime sürdüm, biraz burnuna koklatıp bileklerini ovdum. Nabzını dinliyordum, çok yavaş atıyordu. Aysel tansiyon aletiyle geldi. Kolunu kucağıma koyup kemeri koluna yerleştirdim. Steteskopu kulağıma takıp ucunu damarının üstüne koyduktan kemeri sıktım. Tansiyonunu ölçerken kendi kalp atışımdan bir şey duymuyordum neredeyse. İki defa pompaladıktan sonra anladım 10'a 6'ydı. Tansiyonu düşmüştü.
"Tuzlu ayran" deyip çıkardım tansiyon aletini. Kolonyayı biraz daha koklattığımda kendine geldi. Yorgunluğu birden yüzüne çökmüştü. "İyi misin?" Kalkmaya yeltenince omuzlarından bastırarak buna engel oldum. "Biraz dinlen, tansiyonun düşmüş." Tuzlu ayran gelince herkesi işinin başına yolladım. Açık havada uzanırken gözleri gökyüzüne dalıp gitti. Elini tuttum. "Neyin var canım senin?"