16.Bölüm: Hainliğin Mesajları

12.3K 620 174
                                    

Bu bölümü okurken lütfen sakin olun 😂😂😂 Ve diğer bölümlerde olanlara dikkat edin. Her şeyin bir nedeni mutlaka vardır 😘

Dudaklarımı sımsıkı birbirine bastırarak tedirginlikle dikleştim. Yüzüm utançtan yanarken ellerimde tuttuğum ölüler evinden anılar kitabıyla ne yapacağımı şaşırdım. Kapağı elimin içinde bükülmesi de cabasıydı.  Görmemesi için belime yakın tutup yüzleşmek için başımı kaldırdım.

"Bunu mu arıyorsun Nefin?" elindeki telefonu havada sallarken bakışlarım yüzsüzce vücuduna kaydı. Belinde düşmek üzere duran havlusuyla öylece karşımda duruyor, göğsünden aşağı inen sular doğrudan havlunun altına iniyordu. Islak saçları alnına ve gür kirpiklerine dökülürken gri gözleri munzur bir keyifle pırıl pırıldı. Sertçe sırıttığında bakışlarımı elindeki telefona zorla çevirerek yutkundum ve başımı salladım.

"O kadar kolay olmayacaktır değil mi?" sesindeki benimle eğlenen tona kaşlarımı çatarak kollarımı göğsümde toparladım.

"Denemekten zarar gelmez diye düşündüm?" daha çok Ven'in verdiği fikrine uymak istedim demek doğru olurdu. Çünkü Nerit'i tanıyordum ve bulmak asla kolay olmayacaktı. Yine de bir bildiği vardır diyerek uymuştum.

"Ne kadar ilerledin?"

"Hiç," diyerek yalan söyledim. Boş birkaç çekmece ve üç yıldır sakladığın kitabı buldum ama bu bana kalsa daha iyi olur.  "Gidiyordum bende zaten."

Acele adımlarla yanında geçerken kolumdan tutarak karşıma geçti ve tek kaşını kaldırdı. "Gidiyorsun?"

"Yani bırakırsan gideceğim."

"O zaman," hatırlatmak ister gibi telefonu salladı. "Bunu istemezsin."

Elinden kapmak için atak yaptığımda boyumun yetemeyeceği yere uzattı. Gereksiz çabaya girmeyerek bıkkınca nefesimi verdim. "Ver şunu,"

"Burada kalacağına göre telefonu ne yapacaksın?" Ağzıma gelen küfrü yutarak dik dik bakışlarına karşılık verdim.

"Saati bile bilmiyorum." dedim sitemle. Geri çekilerek kollarını göğsünde toparladı. "Saat bulabilirim sana,"

"Telefonumu vermeye ne dersin?" dedim kaşlarımı kaldırarak. Şu lanet telefonu elime bir geçirsem işlerin güzergahını çok güzel değiştirecektim. "Buradan kaçamayacağıma göre neden korkuyorsun?"

Nerit üzerime doğru eğilerek fısıldadı. "O güzel kafandan neler geçiyor?" Gözleri şüpheyle kısılmışken dudağımı yaladım. Omuz silkerek bahanelerimi sıraladım.

"Müzik dinlemek, sosyal medyada takılmak falan filan,"

"Sen sosyal medyayı sevmezsin," diyerek şüphesini daha da artırdı. Tek yapmak istediğim şu telefonu alarak odadan çıkmaktı fakat işleri zorlaştırmayı öyle çok seviyordu ki anlaşılan yalanımı ayağıma dolandırmadan durmak gibi bir planı yoktu. Güzel o zaman bende sert oynardım.

"Senden de haz etmem ama şartları görüyorsun. İnsan istemediğine de maruz kalabiliyor." Göğsü sertçe kalkarken elindeki telefonu sıkıca tuttum ve kendime çektim. Fakat kımıldamadan hala avcumda duruyordu. Beni kendine doğru çekerek dibine kadar soktu. Başımın tepesi köprücük kemiğine çarparken dikkati tamamen dudaklarımdaydı. "Dilini zehire ne de bulamışsın öyle."

Ellerim çıplak ve ıslak göğsünde dururken ayağımızın dibine varlığını unuttuğum kitap düştü. Bakışlarını yavaşça benden çekerken çenesi yere doğru eğildi. Kitabı gördüğünde tek kaşı kalkarken mutluluktan tamamen uzat bir sırıtışla dudağının kenarı yukarı kalktı. "Demek hiç değil ha?"

HUTAME: Kül Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin