-1-

67.2K 1.4K 656
                                    

Oy vermeyi unutmayın.

Keyifli okumalar
__________

Keyifli okumalar__________

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

YİĞİT TUNÇ (32)

ÇAĞLAR ERDİNÇ (19)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

ÇAĞLAR ERDİNÇ (19)

Ben bu kitabı uzun bir süre önce yazdım. O sebeple bazı konu gelişmelerden bende rahatsızım. Ama düzeltmeye üşeniyorum. Bunu bilerek okuyun lütfen.💕

__________

"Aynı fazlı ve aynı frekanslı dalgalardan oluşur. Normal ışığa göre daha az dağılır." Birden duyduğum melodi sesiyle zilin çaldığını anladım. Çantamı alıp dışarı çıkacaktım ki hoca durdurdu.

"Çağlar bekle." Beni çağıran fizik hocama döndüm. Takmıştı bana, evet birazcık klişe ama adam bana gerçekten taktı.

"Efendim hocam?" Sınıftan birer birer çıkmaya başlamışlardı öğrenciler.

"Dersime çalış, seni geçirmek istiyorum." Sınıfta kalmıştım o sebeple bazı hocalardan aldığım tepki buydu. Matematik ve fizik derslerini bir türlü anlamıyorum. Tüm derslerim çok iyi olup matematik ve fizik derslerimin kötü olması biraz sıkıntıydı. Özellikle matematik çok fazla puan getirirken.

Sert mizaca sahip Yiğit hocayla konuştuktan sonra kantine indim. Pek bir arkadaşım yoktu. Duygusal bir yapıya sahip olduğum için insanlar benden bıkıyorlardı. Ne var yani sürekli ağlıyorsam?

Ailem gibi.

Onlar şiddetli geçimsizlikten boşandıktan sonra velayetim anneme verilmişti. Ama annem başka adamlarla görüşüp işleri ileri boyuta taşıyordu. Eve adamlar geliyordu ve bana arkadaşım diye tanıtıp yatak odasına giderlerdi.

O zamanlar 11 yaşında olduğum için pek anlamazdım ne olduğunu. Ama anladığım ilk an annem evi terk edip o adamlardan birine gitmişti. Bende geçimimi sağlamak için komşumuzun köpeğini gezdirir ve evinde sağı solu toparlamaya çalışırdım. Ömer amca o kadar iyi birisiydi ki evi toplatmayı bahane ederek para verirdi bana.

O da 2 sene önce vefat edince zaten lokantada çalışmaya başladığım için zorlanmamıştım. Ama Ömer amcaya o kadar alışıp sevmiştim ki öldüğünü duyunca çok üzülmüştüm.

Elimdeki bitmiş meyve suyu kutusunu çöpe attım ve okuldan çıktım. Kapıda Yiğit hoca ile karşılaşınca bana baktığını fark ettim. Mavi gözlerinde gizlediği şefkati fark edince kafamı eğdim. Yanından geçerken selam verip cevap beklemeden gittim.

Eve gelip elimi yüzümü yıkadım ve kıyafetlerimi değiştirip lokantaya doğru yürümeye başladım.

İçeri girdiğimde herkes bir yerlere koşuşturuyordu. Şef beni görünce kolumdan tutup mutfağa çekti. Canım acımıştı! Dün kapıya çarptığım yeri sıkmıştı çünkü. Yüzümün halini görünce sinirlenmiş olmalıydı.

"Çocuk musun? Kaç yaşında adamsın çocuk gibi ota boka ağlıyorsun!" Ama ağlamadım ki? Gözlerim dolunca kendimi teselli ettim. Kendimin bir tanesiydim ben. Sabretmelisin, başka iş bulana kadar sabretmek zorundasın Çağlar. İnsanlara böyle davranan kişileri anlayamıyordum. İnsandı bu, hata yapardı, düşer kalkardı. Benim lügatımda konuşmak her şeyi çözerdi. Bağırıp, çağırmak çirkin bir şeydi.

"Saat 20.00 olduğunda 25 kişilik masa hazır olacak. Duydunuz mu beni?" Mutfaktaki 10-15 onaylar mırıltılar çıkarınca mutfaktan çıktı.

Ben servisleri açarken bir yandan da yemekler için malzemeler doğranıyordu. Ben de hemen Etleri ve soğanları doğrayıp aşçıya verdim. Maydanozları ince ince doğrarken saatin 18.03 olduğunu fark edip hızlandım. Tüm malzemeleri doğrayıp kazana atınca pişmesini bekleyecektik.

🕗

Saat 20.00 olunca her şey hazırdı son iki tabak kalmıştı ve onları masaya koyarken şef tepemde dikildi. Çok fazla dakik olduğu için korkarak son tabağı da bıraktım. Lütfen kızmasın, lütfen.

"Neden hazır değil?!" Soğuk soğuk terliyordum. Bu kadar dakik olmak zorunda değildi.

"Ha-hazır efendim iki tabak kalmıştı sadece." Kaşlarını çatıp korkutucu biçimde üzerime geldi.

"Taşşak mı geçiyorsun lan benimle? Bir saniye bile geçmeyecek!" Al işte yine gözlerim dolmuştu. Bana bağırmasınlar, çok üzülüyorum ve korkuyorum.

"Lütfen bana bağırma, neden bağırıyorsun ki? Üzülüyorum." 1.70 boyumla karşımdaki adam bana kafasını eğerek baktı.

"Bebeye bak lan üzülüyormuş." Kahkaha attı ve sinirle kolumu tutup sıktı. "Sikerim lan üzülmeni de sevinmeni de." Etrafımızda kimse olmadığı için bu kadar rahat davranıyordu. Kolum kesin morarmıştı.

"Özür dilerim efendim. Gidebilir miyim?" Kolumdan tutup diğer tarafa çekilince hemen mutfağa gittim. Duyduğum seslerle geldiklerini anladım ve hemen servise başladım. Mezeleri, salataları koyduğum için sadece yemekler kalmıştı. Yemekleri de önceden tek yemek siparişi vermişlerdi, ve geldiklerinde yemeklerin hazır olmasını istemişlerdi.

Tüm tabakları servis masasına koydum ve içeri gittim. Masadakileri görmemle şaşırdım ve bir iki saniye durdum. Tüm okulumdaki hocalar, müdür, müdür yardımcısı ve tanımadığım 2 adam vardı. Haa birde Yiğit hoca vardı.

Masaya gittiğimde onlarda beni gördükleri için şaşırmışlardı. Yiğit hoca ile göz göze geldiğimizde sanki burada çalıştığımı biliyormuş gibi şaşırmamıştı.

Gazam mübarek olsun.

_________

Bölümü nasıl buldunuz?

Kısa mı olmuş?

Sevmediğiniz yer?

Sahne önerisi?

Kendinize iyi bakınnnn...

<3

NO:13  |Bxb|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin