Her hikayede olduğu gibi benim hikayemde de hayat bir varmış bir yokmuş diye başladı anlatmaya. Sonra devam etti. Dereler tellal iken pireler berber iken... Ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken bir elma düştü gökten. Yarısı sana yarısı hikayeni dinleyenlere dedi hayat ve girdi hikayenin içine. Bana düşen yarı kurtlu çıktı. Kurdu gören ağı yaktı. Annem beşiğinden kalktı. Anası ona masal anlattı. Unutanlar ağı yakanlardı. Halbuki kurt da bir candı. Onu savunmak bana kaldı. Dışlananları korumam işte böyle başladı...
Ben kim miyim?
Ben cemre. Yalnızca cemre...
Namı diğer yeryüzüne düşen ilk ateş kıvılcımı.
Ben burayı ateşe vermeye geldim..."eski bir ev var önümde. kocaman taş duvarlı, sanırım iki katlı bir ev. Elimde bir bebek var. Örgülü ve sarı saçlı bir bez bebek. Sımsıkı tutuyorum o bebeği. Sanki kaybetmekten korkar gibi... Yıldızlı bir gece. Yıldızlar ışıl ışıl. Bahçede arkası dönük bir adam var odun kırıyor. Tuhaf ama O adama bakmak kendimi güvende hissetmeme neden oluyor. Sonra bir kadının kokusu doluyor burnuma. Nilüfer kokusu... Yumuşacık bir el sacımı okşuyor nazikçe.
- hadi. Diyor.
-hadi babanı çağır bir tanem.
İleriye bakıyorum. Benim babam o adam mı? Kalbim çok hızlı atıyor. Yüzünü görmek istiyorum. Bir kaç adım atıyorum ona doğru ama ben ilerledikçe o uzaklaşıyor. Arkamı dönüyorum. Artık kadın da yok.
-neredesiniz?! gitmeyin. Diyorum acı dolu bir sesle feryat ederek.
-beni bırakmayın!
-Gitmeyiiinn! "Yataktan sıçrayarak kalktığımda, kalbim deli gibi atıyordu. Nefes alışlarım düzene girene kadar derin soluklar almaya çalıştım. Yine aynı rüyayı görmüştüm. Kendimi bildim bileli aynı rüyayı görüyordum. İlk zamanlar korksam da artık sıradanlaşmıştı benim için. Sonuçta sadece bir rüyaydı öyle değil mi?
Oda karanlıktı. Pencereden yansıyan ışık ranzaları aydınlatıyordu. Odada 8 kişi kalıyorduk. Ancak yine de tedirginliğim geçmiyordu. Gerçi bir yetimhanede kendini ne kadar güvende hissedebilirdin ki?
Anlattıklarına göre ben küçükken ailemle bir trafik kazası geçirmişim. Arabadan bizi çıkartmışlar ve hastaneye kaldırmışlar. Ama anne babamın durumu ağırmış. Kurtaramamışlar onları. Bense günlerce yoğun bakımda kalmışım. Başka bir akrabamda yokmuş. Yani kimse beni aramamış. Buraya getirilmişim o yüzden. 4 - 5 yaşlarındaymışım geldiğimde. Hiç konuşmuyormuşum. 12 yaşıma kadar da konuşmamışım. Bu yüzden kimse evlat edinmemiş beni. Bunun için hiç bir zaman üzülmedim ama. Çünkü her şeye rağmen burayı seviyordum. Bazen hafta sonları ziyaretçiler gelirdi. hediyeler getirir, saçlarımızı okşarlardı. Bu yüzden en sevdiğim günlerdi, cumartesi ve pazar günleri. Büyüdükçe ilgi azaldı tabii. Yada ben insanların Gerçek yüzlerini görmeye başladım. Liseyi bitirmek üzereydim. Tek bir dönemim kaldı. Ve buradaki zamanım da doldu. Hatta bu son gecem. Yarın sabah buradan çıkacak ve bir bilinmezliğe yol alacam. Çünkü bugün 18'ime bastım.
Müdüre kendime ev bulmamı söyleyip duruyordu uzun zamandır. Ama günlerdir her yerde ev arasam da kimse tek başına bir genç kıza ev vermek istemiyordu. Kaldı ki benimde henüz düzenli bir işim yoktu. Yalnızca yarı zamanlı bir kafede çalışıyordum. Fazla bir şey kazanamıyordum. Dolayısıyla bir kira verebilir miydim? Orası meçhul. Meslek konusunda sıkıntım yoktu aslında. Çünkü zaten meslek lisesinden mezun olacaktım. Çocuk gelişimi okumuştum büyük bir istekle. O yüzden üniversite konusunda korkmuyorum. Ama yarın buradan kovulduğumda ne yapacağımdan çok korkuyordum.
Kızları uyandırmamaya dikkat ederek yataktan kalktım. Normalde uyku saatlerinde odadan çıkmak yasaktı. Ama beni kimse görmezdi. Büyük ihtimalle güvenlikte kulübesinde uyuyordu. Üzerime hırkamı geçirip, odadan çıktım. Karanlık koridorda ilerlerken içimi bir ürperti sardı. Kalp atışlarım hızlanırken, yürümeye devam ettim. Soğuk beton çıplak ayaklarımın altında tok sesler çıkartıyordu. aklıma gelen her duayı okuyordum. Merdivenlerin başına geldiğimde ikişer ikişer atlayarak çıktım çatı katına. Her zaman Saksının altında olduğunu bildiğim anahtarla kapıyı açıp çatıya adım attım. Anında soğuk hava yüzüme çarptı. Gözlerimi kapatarak soğuk havayı içime çektim. Sonra yavaşça çatının kenarına oturdum. Ayaklarımı aşağı sarkıtarak karanlık gökyüzünü izlemeye başladım. Son zamanlarda uyku tutmadıkça buraya çıkıyordum. Belki de bu son çıkışımdı. Bir daha bu fırsatım olur mu? Bilmiyordum.Burada yakalanırsam başım belaya girerdi. Evet ama adrenalin bana iyi geliyordu. Orada ne kadar oturdum ne kadar düşündüm, ne kadar yeni hayatımı hayal ettim bilmiyorum. Ama güneş doğarken yerimden kalktığımda bacaklarım uyuşmuş vücudum ağrımıştı.
Bir anda sırtımda soğuk bir ürperti hissettim. Sanki biri beni izliyordu. Kalp atışlarım ellinci defa hızlanırken, Yavaşça arkamı döndüm. Gerçekten bir şey yada birini görmeyi beklemiştim. Ama kimse yoktu. Hızlıca içeri girip aşağı indim. Odaya girerek kendimi yatağa bıraktım. 1 saat sonra uyanmak zorunda olduğumu bildiğim halde kendimi uykunun kollarına bırakmaktan alamadım.
Hademenin koridorda koşarak çaldığı ve kendimi hababam sınıfında hissetmeme neden olan Zil sesiyle uyandığımda, diğerleri gibi okula yetişmeye çalışmıyordum. Yemekhane de umurumda değildi. Sadece eşyalarımı toplayacak ve müdireden kimliğimi alarak buradan gidecektim. Açık pencereden esen rüzgar titrememe neden olurken, arkadaşlarımın benimle vedalaşacağını umuyordum. Ama kimse beni takmadı ve yavaşça yatakhaneden çıkıp beni bir başıma bıraktılar. Ne bekliyordum ki sanki? Ben buranın ucubesiydim. Kimse benle konuşmak bile istemiyordu. "Hep dışlanıyor muydun?" diyeceksiniz. Aslında hayır. Çünkü gecen ay 'a kadar HERŞEY normaldi. Hatta burada sevilen biriydim. Yada öyle olduğumu sanıyordum. Sonuçta beni gerçekten sevselerdi bu kadar çabuk sırt dönmezlerdi.
Velhasıl kelam son geçirdiğim sinir krizinde odadaki camların kırılmasını neden oldum. Nasıl yada neden? Bilmiyorum ama önce zangır zangır titreyen sonra tuzla buz olan camlar tam önlerinde duran ben hariç her yere saçıldığında ve normal şartlarca vücuduma saplanması gereken parçalar sanki etrafımda görünmez bir kalkan varmışçasına bana çarpmadan düştüğünde, ben çoktan diğerlerinin gözünde bir ucube olmuştum. Ve o günden beri herkes benden kaçar oldu. Bunu nasıl yaptığımı hala bilmesem de, müdirede dahil tüm yetimhanenin gitmeme sevinmesinin nedeni de buydu.Bavulumu çekiştirerek odadan çıktım. Müdirenin odasının önüne bavulu bırakıp kapıya bir kaç kez tık tıkladım. İçeriden gelen "gir." komutuyla kapıyı açtım. Ama ben daha ağzımı açamadan müdüre elindeki kimliği uzatarak,
-gidebilirsin. Burayla ilişkin kesildi. Dedi .
Bu kadardı işte. Gittiğime seviniyorlardı bile. Karşılık vermeden odadan çıkıp, kapıyı sertçe çektim. Onlar bunu hakkediyordu. Ben kimseye zarar vermemiştim...
Yurttan çıktığımda son bir kez arkamı dönerek çocukluğumun geçtiği yere baktım. Sanırım son olanlardan sonra burayı asla özlemeyecektim.
Hoş çakal İlkay kız yetiştirme yurdu.
Ve merhaba yeni hayatım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Ruhlar
FantasyKüçükken masalları cok severdim. Güzel prensesleri kötü ejderhalardan kurtaran yakışıklı prensler, küçük bir öpücükle prensesi uyandıranlar... Ama büyüyünce farkettimki, o ejderhada yalnızdı, belkide yalnızca arkadaş istemişti kendine. Peki o prense...