Gözlerim açılırken yeniden hızla kalktım yerimden. Alışmıştım galiba bayılmaya. 2. Diyar 3.diyar ve şimdide 5. Diyardalardı. Günlerdir oradan oraya gidiyor bir sürü kişiyle konuşuyorduk. Özelikle centor larla anlaşmakta çok zorlanmışlardık. ama başarmışdık. Her geçitten geçtiğinde bayılıyodu . Ve bu artık bana çok normal geliyordu. Şimdi denizin üzerinde bir kayada uyanmıştım. Yanımda ise her zaman ki gibi drage vardı. Diğerlerinin nerede olduğunu sormıycaktım. Çünkü her zamanki gibi "buradaki müttefiklerle konuşmaya gittiler." diyicekti. Ama nasıl. Sonuçta suyun altında nefes alamazdık dimi. Ama 1.diyarda deniz halkının insanlarını görmüştüm. Normallerdi. Kuyrukları yoktu dışarıda hava alıyorlardı. O zaman bizimde suyun altında nefes almamız mümkünmüydü. Şaşkınca drageye döndüğümde ne sorucağzımı anlamıştı. Ve hiç konuşmadan elindeki yoksunu bana uzattı.
-bu ne?
-suyun altında befes almanı sahlıycak. Çabuk ol diğerleri bizi bekliyo.
Şaşırmamıştım. Yargılamamıştım da. Burada olan tuhaflıklara alışmıştım. Yoksunu yedim. Drage de kendi yosununu yemişti. Ama beklediğim gibi kuyruğumuz falan cıkmadı. Drage suya atladığında bende atladım. Nefes alabiliyorum ve bu aşırı güzeldi. Drage yanıma gelerek elimi tuttu ve birlikte dragenin yönlendirmesiyle yüzmeye başladık.
-buraya daha önce geldin sanırım.
-evet bir kaç kere.
Daha fazla konuşmamıştı drage. Bende onu takmayıp etrafımı incelemeye başladım. Yanımızdan bir sürü balık geçiyordu. Kum inci gibi parıldıyodu. Yosunlar ve mercanlar harika bir görsel şölen oluşturuyordu. Hızla yüzerek sonunda bir...
Geldiğimiz yer resmen kayıp şeğir atlantisdi. Yani orası gibi. Su altında bir şehirdi. Ama üzeri sanki cam bir fanusla kapalıydı. Çünkü şehirin içine girdiğinde artık suda değil karadaydın. Suyun içinde ayrı bir dünya gibiydi. Deniz insanları derken filmlerdeki gibi kuyruklar ve yüzgeçler beklemiştim aslında. Ama bu çok daha farklıydı. Şehir meydanını geçerek saraya girdik. Alex ve rose da buradaydı. Prensesin yanında. Yanlarına geldiğimizde prenses,
-babam burda olduğunuzu bilmiyor. Sizi diğerlerinin yanına kadar götürürüm ama sizinle onların krallığında giremem. Dedi.
Kabul etmiştik. Zaten babasından gizli bizi saraya alması ve yardım etmesi bile yeterdi. Onu takip ederek sarayın arka kapısından cıktık. Ve şehirden ayrılmadan önce tekrar o yosunlardan yemiştik. Prenses de yosun yemişti. Demekki Yosunlar sayesinde burda yaşıyorlardı. Gitmeden önce herbiri ize bir kaç tane daha yosun verdi.
- geçitten geçmek için geri geldiğinizde beni bulamazsanız bu yoksunları kullanın. Bunlar nefes almanız için değil bunlar sizi farklı biri gibi göstericek bu sayede kimse sizi tanımıyacak. dedi.
Sonra boynundaki kolyeyi cıkararak ban uzattı.
-Ve beni bulmak için kolyeye dokunman yeterli içindeki deniz mercanı sizi bana getirir. Onu takip edin. dedi.
Sonra yola cıkmıştık...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Ruhlar
FantasyKüçükken masalları cok severdim. Güzel prensesleri kötü ejderhalardan kurtaran yakışıklı prensler, küçük bir öpücükle prensesi uyandıranlar... Ama büyüyünce farkettimki, o ejderhada yalnızdı, belkide yalnızca arkadaş istemişti kendine. Peki o prense...