Cemre

594 42 6
                                    

Medya = Cemre

  Ben cemre soykan. 18 yaşında lise son sınıf öğrencisi yalnız, kimsesiz, evsiz bir genç kızım. Yalnızlık  zor. Hele ki bide yeni bir yola çıkmışsan daha da zor. Ben ailemi hiç tanımadım. Öyle diğer çocuklar gibi anlatacağım anılarım yok o yüzden. Başka bir akrabam var mı? Onu da bilmiyorum. Tek bildiğim bu yetimhaneye cemre adıyla gelmiş olmam. Hoş ismimi kim verdi? Onu da bilmiyorum. Yalnızım ben. Tekim.

Oysa herkesin bir eşi olmalı. Bir ailesi olmalı. Yalnız olmamalı insan. Tek kalmamalı. Çünkü yalnızlık sadece Allaha mahsus. Peki yüreğimdeki bu huzursuzluk niye? Yanından geçtiğim parklarda ki çocuklar annelerine koşuyor, ben hiç anneme öyle koşabildim mi? Neden hiç bir şey bilmiyorum? Neden onları hatırlamıyorum? Neden bana onları hatırlatacak kimse yok? Benim neden kimsem yok?...

  Bir elimde küçük bavulumu var.
Diğer elim ise boynumda ki annemden kalan tek şeyin yani  madalyonumun üstünde. O kadar dalmıştım ki düşüncelere nerede olduğumu bilmiyorum bile. Öylece yürüyor. Sanki bir hiçliğin  içinde gibi...

Kocaman bir boşluktayım sanki. Eksik bir şeyler var....

Kulağıma gelen korna sesleriyle kafamı kaldırdığımda beyaz ışık gözlerimi yakmıştı. Sesler yakınlaşırken, ellerimle gözlerimi kapattım. Vücudumda hissettiğim keskin acıyla yere düşerken, insanlar bağırarak bana doğru koşturuyordu. Soğuk asfalta uzanan bedenimin başında bana acıyla bakan insanlar son gördüğüm şeydi belki de. Gözlerim yavaşça kararırken kulağımda, kanat sesleri çınlamaya başlamış, kalp atışlarım hızlanmıştı. Görüşüm iyice kaybolunca, bilincimde kapandı.

                   🐉🐉🐉🐉🐉🐉🐉

Her zamanki gibi bir rüzgar yüzüme vururken, gözlerimi zorla açtım. Bir süre ışık rahatsız etse de, görüşüm düzeldiğinde yattığım yerden kalktım. Etraf da çiçek kokuları vardı. Hafif ve nazlı esen rüzgar ağaç yapraklarını dans ettiriyordu. Tamamen ayağa kalktığımda karşımdaki eve bakakalmıştım. Çünkü bu ev her gün rüyalarımda gördüğüm evdi. Aynı renkte, aynı boyutta tıpatıp aynı ev.
İnsan hiç görmediği bir evi rüyasında görebilir miydi? Eve doğru ilerledim. Bahçede ki salıncağın önünde durdum. Her gece rüyalarımda burada uyanıyordum. Sonra arkamdan annem geliyordu. Salıncağın tam karşısında bulunan kırık odunlara doğru ilerledim. Babam hep burada odun kırıyordu. Bahçede ki  nilüfer, nergis, gül, ve adını bilmediğim bir sürü çiçeğin kokusu genzimi yakıyordu. Kafamı hızla iki yana salladım. Böyle bir şeyin yaşanma ihtimali ne kadardıki? Yine rüya görüyor olmalıydım. Ama bu rüya farklıydı. Cünkü bu sefer küçük bir kız çocuğu deyildim. Olduğum gibiydim. Bağcede bulunan tezgaha ilerledim. Duvardaki aynadan kendime baktım. Ben bendim işte. Yetimhaneden cıkarken üzerimde olan kıyafetlerle. Peki ben buraya nasıl gelmiştim. En son yetimanenin önünde durmuş ne yapıcağımı düşünüyordum. Nasıl uyumuştum, Nasıl bu rüyaya girmiştim? Asıl soru bu gercekten bir rüya mıydı?
    Sırtımda hissettiğim ürpertiyle arkama döndüm. Kimse yoktu.
  - neler oluyor burda?
Diye bağırdım. Bu rüya olamazdı. Hiç bir rüya bu kadar Gercekçi olamazdı çünkü.
- kimse var mı burada? Diye bir kez daha bağırdım.
     Ancak herhangi bir cevap alamadım tabi. Rüyalarımdan aşina olduğum eve baktım tekrar. İçini hiç görmediğim eve. Kapısına doğru ilerledim. Ve açmak için elimi uzattım. Ama kapı kilitliydi. Bir kaç kez zile bassamda kapıyı açan olmadı. Bilmediğim bir yerde tek başımaydım. Bir kez daha... Oysa buna alışkın olmalıydım. Neydi bu tedirginliğin nedeni?
-hey kimse yok mu? Diye bağırdım bir cevap gelmeyeceğini bilerek.

Sonra pes ederek olduğum yere çöktüm. Evin önünde ki merdivende ne kadar oturdum bilmiyorum. Ama bir anda cıkan rüzgar titrememe neden olmuştu. Ansızın duyulan kanat sesleriyle birlikte kafamı kaldırıp gök yüzüne baktım. Bu da neydi böyle? Bu, bu imkansızdı. Çünkü üzerimde kıpkırmızı bir ejderha ucuyodu. Parlayan pulları bu kadar uzaktan bile çok net gözüküyordu.   kanatlarından cıkan rüzgar ağaçları yerinden sökercesine sallıyordu. Korkuyla evin duvarına iyice yapıştım. Kalp atışlarım hızlanırken ayaklarım beni taşıyamıyordu. Kalkmaya çalışsamda olduğum yere  yığılıp duruyordum. Neler oluyordu böyle?

Ejderha önüme konduğunda yemyeşil gözleriyle bana baktı. Saldıracağını düşünmüştüm. ama o bir şeyi anlamaya çalışırmış gibi öylece izledi beni. Çöktüğüm yerden kalktığımda, ejderhanın arkasında başka ejderhalar belirdi. Kendimi tekrar arkamdaki duvara yasladığımda, önümdeki ejderhalar bir anda eğilerek,
- hoş geldin cemre. Uzun zamandır seni bekliyorduk. Dedi...

Kayıp RuhlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin