Zaman su gibi akıp gider derler. Sen "dersin ki daha zaman var." sonra derin bir nefes alırsın ve bakmışsın aylar geçmiş.
Derler ki özlem pişmanlığın, ihanet keşke'nin kardeşidir. Derler ki ihanet içinde bir yerde pişmanlığı, keşke her zerresinde özlemi muhafaza eder.
Hepsinin ortak noktası ise geçmez sanılan zamanın içinde çoktan maziye karışmalarıdır.
Gözlerim ışığa alıştıktan saniyeler sonra bana şaşkınca bakan insanlara bende şaşkınca bakmaya başladım. Bir sürü insan kapalı ve girişi demirliklerle örtülü bir bahcenin içinde adeta hapisdiler.
Bakışlarım bana bakan insanların üzerinde teker teker dolansada en sonunda aşina olduğum bir yüzün üzerinde takılı kaldı.
Yanlızca bir kez fotoğrafını görsemde defalarca kez evine sığındığım yaşlı kadın. Rose'un öldüğünü söylediği büyükannesi. Merry...Zorlukla yutkundum ve bir adım ileri attım. Ellerimi demir parmaklığın üzerine koyarak,
-siz kimsiniz? Diye sordum.
İnsanlar tek çıt çıkartmazken rose'un büyük annesi aksak adımlarla parmaklıklara yaklaştı.
Hafifce yana eğdiği başı ve yüzündeki acılı tebessümle yüzümü inceledi bir kaç dakika. Sonra,-sensin. Dedi. Ve devam etti.
-rose senden bahsederken annene bu kadar benzediğini atlamış.
Tüm vücudumu kaplayan titreme kalp atışlarımı da hızlandırırken,
-onları tanıyomusunuz? Diye sordum.Kadın başını aşağı yukarı salladıktan sonra patmaklıklardan bir kaç adım uzaklaştı.
-siz neden burdasınız? Hem rose sizin öldüğünüzü söylemişti. Ayrıca rose size benden neden bahsetti ki? Kendisi beni öldürmeye çalıştı ya? Drage ve alex te ona izin verdi tabi. Anlamıyorum. Neler oluyo? Annemle babamı nereden tanıyosunuz?
Sıraladığım onca soru bana bile ağır gelmişti. Yaşlı kadın tüm sorularımı es geçerek yanlızca birini yanıtladı.
-rose isteyerek sana zarar vermez. Dedi. Ve üzgün bir ifadeyle başını eğdi.-ama verdi! O da diğerleride! Sesim kontrolsüz yüksek çıkmıştı ama farkettim ki rose alex ve drage benim hassas yanım olmuştu bile.
-yeter! Dedi kimden gelmediğini bilmediğim bir ses. Sonra o ses ikiye ayrılan kalabalığın arasından çıktı ve bana doğru yaklaşmaya başladı. Üzerinde ki bembeyaz uzun geçelik yandan ördüğü sarı saçları ve bembeyaz teniyle belkide dünyanın en güzel kadınıydı karşımdaki kadın. Başına taç yerine taktığı zümrüt alınlık tanıdık kahverengi gözlerini tuhaf bir şekilde daha da çok ortaya çıkarmıştı.
Tam önümde turduğunda alnına dökülen sarı pelçemlerini sinirle geri attı. Çatık kaşları ve sinirden kızaran yanaklarına rahmen çok güzel bir kadındı.
-benim oğullarım kimseye bile isteye ihanet etmez ejder kralice. Bilmediğin çok şey var.Benim oğullarım...
-ne? Vücudumdaki titreme artarken sesim istemsizce kısık çıkmıştı.
Ben ağzımın açıp tek bir kelime edemezken benim yerime arkamda dakikalardır sessiz kalan melodi konuştu.
-siz kralice mira'sınız? Dedi şaşkın bir ifadeyle.Kralice olduğunu öğrendiğim kadın yavaşca ama büyük bir zerafetle başını sallarken ben daha yeni idrak edebiliyodum olanları.
-ama siz ölmüştünüz? Dedim duyuçağım şeylerin canımı yakaçağını bilsemde.
-ben ölmüştüm. Rosun büyükannesi ölmüştü. Senin annen ve baban ölmüştü. Bu bahcede hapis olan herkes dış dünyada ki insanlar için zaten ölü. Ama biz yaşıyoruz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Ruhlar
FantasíaKüçükken masalları cok severdim. Güzel prensesleri kötü ejderhalardan kurtaran yakışıklı prensler, küçük bir öpücükle prensesi uyandıranlar... Ama büyüyünce farkettimki, o ejderhada yalnızdı, belkide yalnızca arkadaş istemişti kendine. Peki o prense...