Hayat tuhaftır. Bir an olduğun yerde bir an sonra yoktun. Bu ışınlanmak gibiydi. Ama aslında zaman Dı. Zaten benze zaman ve ışınlanmak aynı şeydi. Yani bazen biyere geldiğimizde ne ara geldiğimizi anlayamazdıkya öyle bişeydi işte. Yada bilmiyorum belkide sacmalayan bendim sadece. Uyanalı 1 saat oluyordu. Ama hala hamakta kalkmamıştım. Diyerleri daha uyanmamıştı. Ben de öyle saçma düşüncelere dalmışım işte. Hamakta kalkarak üzerime çeketimi giydim. Artık kıyafetler üzerime yapışmıştı. Geldiğimden beri en fazla iki kere üst değişmişti ve neredeyse 1 aydan fazla bir süredir buradaydım.ayrıca yıkanma alıştım bile. İğrenç hissediyordum kendimi. Tapınaktan cıkarak beyaz ejderin yanına gittim.
Öylece dışarıyı izliyordu.
-bana çok güveniyorlar. Dedim.
-sen onlara yeni bir umut verdin çünkü.
-ama her geçen gün beklentiler artıyo. Ya karşılayamazsam ben daha 18 yaşında bir gencim. Omuzlarımda koca krallıklarımız yükü var.
-o koca krallıkların gelecekteki liderleri seninle olucak ama. Sen güçlüsün. Düşündüğünden de çok. O yüzden şüpheye düşme sakın.
-biliyomusun geldiğim yerde bir ucubeydim.
-bence senin kıymetini bilmeyenler takmış bu ismi sana.
-beyaz ejder. Bana karanlıklar hakkında herşeyi anlattın. Peki annem babam, onların gerçekten bu olanlardan haberleri yokmuydu. Daha önce atalarından buraya gelen ama geri dönmeyi secenlerin olduğunu söylemiştin. Onlar buraya geldimi.
-geldiler. Buraya geldiklerinde sana hamileydi annen. Sonra doğdun. Ve sonra geldiğiniz gibi sessizce gittiniz.
-o ev...
- evet doğduğun ev ailen hakkında pek bişey bilmiyorum. Ama merak ettiklerini o evde bulucağını biliyorum.
-ama ev kitli.
-sen gerçekten benliğini bulduğunda anahtarıda bulucaksın.
-sanırım artık yola cıkmalıyız. Halk meydana cıkmaya başladı. Kimsenin onları görmemesi lazım.
-haklısın hazırlanın ve kimseye bişey demeden burdan gidin.
-seninle vedalaşmıycakmıyız?
-hayır çünkü geri geliçeksin o yüzden hemen git buradan.
Beyaz ejderin yanından ayrılarak tapınağa geldim. Drage, Alex ve rose uyanmıştı. Eşyaların yanına giderek eski cantalara bir kaç gerekli malzemeyi doldurdum. Herbiri e rer canta uzatarak kendi cabtamıda sırtıma taktım. Kapıyı doğru ilerlediği de diğerlerinde benimle gelmeye başlamıştı. Tapınağın arkasındaki artık hiç kullanılmayan, kullanılamayan merdivenlerden yararlanarak dağdan indik. Bu süre zarfında hiç konuşmamıştım. Belkide ağır geliyordu bazı şeyler. Ejderlere görünmeden çıkışa ulaştığımız da elimle cıkış gösterdim. Onlar cıktığı da ben arkama dönerek son bir kez vadiye baktım.*************
Yaklaşık 1 gündür yürüyoduk. Ve nereye gideceğimizi bilmiyordum
Bile öylece diğerlerini izliyordum. Yolu biliyorlardı sonuçta. Sonunda krallığa geldiğimizde önceye kıyasla kapılarda muhafızlar olduğunu gördüm. Kral önlem almış olmalıydı. Çalıların arkasına saklanarak diğerlerine döndüm.
- şimdi ne yapıyoruz.
-biraz bekliyelim. Dedi drage.
- hayır zaman kaybedemeyiz. Dedi rose.
Alex ve bende. Rose katılarak başımızı salladık.
- ne yapalım ortaya cıkıp savaşalım I dedi drage.
- sakin ol drage. Bir plan yapmalıyız dedi Alex.
Hepimiz fazlasıyla gergin görünüyorduk. Orada saatlerce saklanarak adamların uzaklaşmasını veya nöbet değişimi için uzaklaşmalarını beklemeye karar vermiştik. Sonunda mahfızlar uzaklaştığında sakladığımız yerden cıkarak duvarın önüne koştuk. Hızlıca içeri girdiğimizde,koşmaya başlamıştık. Ara sokaklarda ne kadar koştuk bilmiyorum ama bazı insanlar tuhaf tuhaf bakıyordu. Üzerlerimizde dünkü pelerinler olduğundan bizi tanımaları zordu. Ama yinede kapkara giyinimli dört kişinin koştuğunu görseydiniz sizde bakardınız öyle değilmi. Ve birinin bizi tanımasına fazlasıyla korkuyordum. Bir kulübenin önünde durduğumuz da ellerimi dizlerimin üzerine koyarak eğildim. Ve. Derin soluklar almaya başladım. Defesim düzeldiğimde kafamı kaldırarak drage baktım.
- neden durduk.
- burası rose nin büyük annesine aitti.
İçeride hazırlanmalıyız.diğer diyara bu şekilde gidemeyiz.
- neden ki. Dedim.
-çünkü, rüzgar halkı görünüşüne önem verir. Yani bu şekilde gidersek bizi çittiye almaz. Ama aynı zamanda goblinlerle görüşürken de süslü olamayız bu da onlara saygısızlık olur. O yüzden iki komnin hazırlayıp. Öyle gidicez.
Dedi rose boynundaki kolyede asılı olan anahtarı çıkartırken. Kapıyı acarak içeri girdik. Eski iki katlı bir evdi. Uzun zamandır kullanılmıyor gibiydi. Rosu takip ederek büyük bir salona girdik. Eşyaların üzeri beyaz çarşaflarla kapatılmıştı.
Rose,
-siz burda oturun. Ben geliyorum. Diyerek içeri gitti.
Eski koltuğun üzerindeki toz içinde kalmış çarşafı kaldırarak oturdum. Birkaç dakika sonra elinde bir sürü kıyafetle geri gelen rose kıyafetleri koltuğa bırakarak,
-seç. Dedi.
Rosun yanına ilerleyerek kıyafetlere baktım. Hepsi aşırı şık ama sade harika parçalardı.ayrıca cok moderndiler. Bunlar geldiğim yerde olsaydı son moda olurlardı herhalde. Rose dönerek,
-bunlar harika dedim.
- beyenmene sevindim. Hepsi benim tasarımım. Dedi.
-gerçekten mi. Çok iyi bir tasarımcısın.
-teşekkür ederim
-gerçekten mi şu an konu modamı dedi. Drage.
Rose ve ben ona kötü kötü bakarak dışarı çıkmasını söyledik. Alexide odadan cıkararak hazırlanmaya başladık. Ben üzeri çiçek dantelli mavi bir elbiseyi secerken rose rengarenk bir elbise seçmişti.Cemre
Rose
İkimizde çok güzel olmuştuk. Rose saclarımı topuz yaparak elbisenin sırt dekoltesi i ortaya cıkarmıştı. Kendi saçını ise tepeden sıkı bir at kuyruğu yapmıştı. Üzerimizden çıkardıklarımızı çantamoza koyup yanımıza aldık ve odadan çıktık.
Alex ve drage merdivenin başında bekliyorlardı. Bizi gördüklerinde Alex ıslık çalarak cok güzel olduğumuzu söylerken ben drageye kitlenmiştim. Çünkü oda öylece bana kitlenmişti.
Roseun boğazını temizlemesiyle kendimize gelerek bakışlarımı kaçırdık. Onlar giyinme işti. Çünkü tüm diyarlarda prens oldukları biliniyordu. Çantalarımızı alıp pelerinleri taktık. Bu elbiselerle geçişte kadar çok dikkat ceker,yakalanmamızı sahlardık. O yüzden hızla ilerledik. Devasa halka şeklinde bir geçidin önüne geldiğimizde, drage kolumdan tutarak yavaşlamamı sahladı. Alex ve rose önden giderken biz arkada kalmıştık.
Elinde tuttuğu şeyi bana uzatarak,
-elbise bunla tamamlanır. Kraliçe dedi.
Uzattığı keseyi acarak içinden bu güne kadar gördüğüm en güzel alınlık la karşılaştım. Masmavi taşlarla oluşmuş gri bir zinçirdi. Tam ortasında aşağı sarkan diğerlerine oranla bşrazdaha büyük mavi bir taş vardı. Ve harik duruyordu. Drage dönerek,
-teşekkür ederim. Ama bunu nereden buldun dedim.
-ee oraya birrose un mu bireyler sakladığını sanıyordum. Biz roseun babaannesinin elinde büyüdük. O alınlık annem aitti. Ama o ölünce babam ona dail olan herşeyi yoketti. Geriye kalan bir kaç şeyi o kulu eye saklamışım. Dedi.
-drage ben bunu kabul edemem. Bu senin için çok değerli. Hem Alex de bundan hoşlanmaz.
- onu sana vermeye birlikte karar verdik. Ayrıca annemde sana vermek isterdi. İlk tacın bizden olsun derdi. İzin ver takıyım şimdi o tacı kafana. Emin ol böyle daha değerli olucak.
Gülümseyerek drageye baktım. Kafamı salladığım o da elimden alınlıhı alarak kafana taktı.
-işte şimdi oldu. Diyerek gülümsedi.
Tekrar önümüze dönüp geçidin önünde bizi bekleyen rose ve alexin yanına gittik.
-hazırmısınız dedi alex.
Birlikte geçitten geçtiğimiz etrafımızı bir ışık hüzmesi sardı. İçim tuhaf bir hisle dolarken geçidin önündeki sesler uzaklaşmaya başladı. Başım hafif dönerken gözlerimde kapanmıştı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Ruhlar
FantasyKüçükken masalları cok severdim. Güzel prensesleri kötü ejderhalardan kurtaran yakışıklı prensler, küçük bir öpücükle prensesi uyandıranlar... Ama büyüyünce farkettimki, o ejderhada yalnızdı, belkide yalnızca arkadaş istemişti kendine. Peki o prense...