Bir küçük masal meselesiydi hayatım. Kurgu gibi görünen gerçeklerdi. Başarmıştım. İlk adımı yere sert basmış ve ilk müttefikleri i almıştım. Kaldı ki yanımda olan insanlar her krallık ta cok sevilen kişilerdi. Ve savaş patlak verdiğinde bu bizim yararımıza olucaktı. Çünkü halk sevdikleri kişilerin yanında olucaktı. O gün saatlerce çeşitli planlar kurmuş ve yeni stratejiler oluşturmuştuk.
Herkes gittiğinde ve yine biz dördümüz kaldığında, ne olur olmaz güvenlik önlemi almak için sakladığımız maharaya değiştirmiştik. Yanlızca 4 günümüz vardı büyük konseyin toplanmasına önce. Bu günü burada geçireceğimiz düşünürsek burayla birlikte 5 dışlanmış krallıkla görüşme yapıcaktık ve üç günde iki kere geçit kullanıcaktık. Ayrıca sadece yarım günde diyer krallıkları yanımıza çekmeyi baiarabilirmiydik emin değildim.
Geçenin bir köründe uyuyamamış ve maharanın dışına çıkarak çimenlerin üzerine uzanmıştım. Yıldızları izlerken bunları düşünüyordum. Bir anda üzerimden hızla uçan minik bedenle yerimde sıçradım. Şaşkınca arkasında parlak bir ışık bırakan şeye bakarken drage in sesiyle kendime geldim.
-çok güzeller dimi. Dedi.
-o neydi ki?
-peri.
-peri mi?
-evet. Yanlızca bu diyarda yaşıyorlar. Ama çok şanslısın çünkü onları burda olan insanlar bile pek görmüyor. Hatta bir inanışa göre periler yanlızca gerçek kraliyet soyundan gelenlere ve gerçek adalet savaşlarına kendilerini gösterirlermiş. Dedi içine gizem kattığı sesiyle.
-gerçekten mi?
-Hım.
-yaaa. Yalan söyledin dimi. Sırf ben kendimi iyi hissediyim diye.
-ee sanırım evet. Ama gerçekten öyle olsa çok iyi olurdu. Ançak periler bu diyarda sizin diyardakı kuşlar gibiler. Her yerde varlar. Özellikle böyle ormanlarda.
Derken gülüyordu drage. Onun gülüşünü izliyerek bende tebessüm ettim. Gülünce yanaklarını kenarında iki küçük gamze oluşuyordu. Ve sanırım gülmek Bir tek ona bu kadar yakışıyordu.
-uykun gelmedi mi? İyi dinlemelisin. Yarın uzun bir gün olucak. Diyen drageye kafamı sallayarak ayağa kalktım. Üzerimi silkeleyip maharaya doğru ilerlerken arkamda kalan drage ye doğru dönerek,
-iyi geçeler. dedim.
-iyi geçeler. Dedi.*********
Dışarıdan gelen tıkartılarla uyandığımda maharadan tek başımaydım. Yerden kalkarak kenara koyduğum pelerinimi Üzerime giydim. Dışarı çıktığımda bizimkilerin dün diğerlerinin verdiği erzaklarla yemek yediklerini gördüm. Beni gören rose,
-günaydın. Dedi.
-günaydın.
Diyerek yanlarına oturdum. Ortadaki çantadan aldığım konserveyi cakı yardımıyla açarak yemeğe başladım. Açıkcası mısırla aram pek iyi değildi. Ama seçme lüksümde yoktu. Yemekleri iz bittiğinde eşyalarımızı topladık. Orda olduğumuzu anlamamaları için geride hiç bir insan izi bırakmadığımızdan emin olarak yola koyulduk. Evet şimdi yeni durağımız toprak halkıydı . Yani goblinler...
Saatlerce yürüyüp durmuştuk. Ama herhangi bir iz bulamamıştık. Burası çok sıcaktı. Ve üzerimizdeki pelerinler işleri dahada kötü yapıyordu. Terden sırılsıklam olmuştum. Sıcak hava nefes almamı zorlaştırıyor. Sanki çölde gibiydik. Bir an önce goblinleri bulmamız gerekiyordu. Rose neredeyse bayılacak duruma gelmiş alexden destek alarak yürüyordu. Drage en önde bizden ayrı bir evrande gibiydi. Sıcaktan bunalmış gibi durmayan tek kişi oydu çünkü. Birinin dinlenelim demesini delicesine istiyordum. Ama bunu ben söylemeye cesaret edemiyordum. Sonunda drage durduğunda bizde durmuştuk. Dinleneceğimizi düşünerek rahat bir nefes aldım. Ama drage dinlenmek için durmamıştı. Geldiğimiz için durmuştu. Önce karşımızdaki dağlık ve taşlık alana boş baksamda, sonra bazı goblinlerin bedenlerini toplayarak taş halinde komifle olduğu geldi aklıma. Drageyle gözgöze geldiğimizde aynı şeyi düşündüğümüzü fark ettim. Yavaşca ilerlemeye başladık. Heran için hazırlıklı ilerliyorduk. Tam ortaya geldiğimizde bir anda yer sallanmaya başlamıştı. Dengede durmaya çalışırken etraftaki kayalar yuvarlanarak etrafımızı sardılar. Birbirimize iyice sokulmuştur. Kayalar titreyip açıldığında yerlerini ellerinde hancerlerle korkunç görünen goblinler almıştı. Kızgın suratlarla bize bakıyolardı. Yavaşca elimi uzatarak bir adım öne geldim. Rose gitmemenin söylüyordu. Ama yinede bişey olmıyacağını hissediyordum. Ben adım attık a goblinler saldırma hazırlığı yapıyorlardı. Sanki her an ellerindeki hancerleri bana saplıyacaklardı.
Derin bir nefes alıp konuşmaya başladım,
-sakin olun lütfen biz kötü değiliz. Sadece konuşmak için geldik. Size asla zarar vermeye çalışmayız. Lütfen bizi dinlermisiniz ? Dedim.
Kararsız yüz ifadeleriyle bizi izleyen goblinler iki yana açıldığında arkalarından en az 200 yaşında gibi görülen bir goblin geldi. Buruşmuş yorgun suratıyla, bilge birine benziyordu. Goblinlerin ona duyduğu saygıya bakıcak olursak kral olmalıydı. Karşımda duran yaşlı goblin öylece yüzüme bakarken hafifce eğilerek referans verdim. Bu hoşuna gitmiş olmalı ki yüzü bir anda aydınlanmıştı.
- bak bu ilgimi çekti. Kral olduğumu bana hatırlatan ilk insansın. Dedi.
-sizde insansınız ama.
-sen bunu nereden biliyorsun.
-ben ve arkadaşlarımda size bunu anlatmak istiyoruz açıkcası. dedim.
Düşünceli bir şekilde yeri izleyen kral kafasını kaldırıp bize baktı ve sonra gülümseyerek kenara çekildi. Eliyle arkasındaki toprak yolu işaret ettiğinde birlikte ilerlemeye başladık. Yolun sonundaki maharaya girdiğimizde kendimizi dağın altına saklanmış bir sarayda bulduk. Büyük solona girerek ortadaki masaya oturduk. Kralda masanın başına oturduğunda onlara herşeyi anlatmaya başladım. Saatler süren konuşma sonrasında goblinlerin de ikna etmiştik. 2. Diyara geçmek üzere ayaklandığımızda kral kolumdan tutmuş ve eklemiştim.
- prenslere ve prensesler güvenebilirsin. Ama sakın iyi sanılanları kurallarına güvenme. Demişti.
Bunu daha öncede duymuştum kafamı sallayarak toprak halkının yanından ayrıldık. Rüzgar krallığına geri dönerek geçitten geçtik. Bu sefer başımın ağrısı daha hafif olsada yine gözlerim kararmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Ruhlar
FantasyKüçükken masalları cok severdim. Güzel prensesleri kötü ejderhalardan kurtaran yakışıklı prensler, küçük bir öpücükle prensesi uyandıranlar... Ama büyüyünce farkettimki, o ejderhada yalnızdı, belkide yalnızca arkadaş istemişti kendine. Peki o prense...