Su Gücü

82 6 0
                                    

   "  Tam kalbinin üzerinde bir ateş pırıltısı doğar önce. Sonra güçlenir o ateş ve dalga dalga yayılır tüm bedenine."

     Bunlar dragenin ateşi öğretirken sarf ettiği sözlerdi. İşe yaramıştıda o yüzden su içinde aynı taktiği kullanmaya çalıştım.

   Önce kalbimin ortasında mavi bir parıltı olduğunu hayal ettim. Bu sırada rüzgar bedenimi nazlı nazlı sallıyodu.

Sonra o parıltının an ve an büyüdüğünü düşündüm. Büyüdü büyüdü ve tüm bedenimi sardı.

Zaferle gözlerimi aralarken avucumdaki mavi küreye baktım. Ben bu işi çözmüştüm galiba. İlk başta ateşi kullanırken ortalığı yaktığım halde şimdi hiç sorun yoktu. Elimi sallıyarak küreyi yok ettikten sonra ayağa kalktım ve üzerime yapışan tozları silkeledim. Sonra minoru çağırdım.

-dönelim. Demem yetmişti. Ejder vadisine geri döndük. Tabi daha vadide içeri yeni girmiştik ki herkes meydana toplanıp beni izlemeye başladı. Aşağı inipte minoru gönderdiğim drage koşarak yanıma geldi.

-nerdesin cemre sen? Herkes senin için ne kadar entişelendi.

    Doğrumu yapıyodum? Drage sözlerinde ciddi görünüyodu. Belkide tuzaktı bu mektup olayı belki annem ve babam değildi mektubu oraya koyan. Kafam karışıktı. Şayet annem ve babamsa bile tanımadığım ailene güvenebilirmiydim?

-minorla biraz uçmak istedim. Dedim.
-delirdinmi sen? Kral her yerde seni arıyo. Ne kadar büyük bir tehlikeye girdiğinin farkındamısın? Yada bizi ne kadar tehlikeye atığını? Cemre gök yüzünde arkanda ateşden bir iz bırakan minorla uçamazsın. Bu yanlızca savaşa yada baskına davetiye çıkarmaktır. Resmen bakın ben burdayım diyorsun. Dedi rose sinirle.

   Belkide haklıydı. Ama şu anda gerçek düşman kim ondan bile emin değildim.

-rose haklı bu yaptığın sorumsuzluktu. Dedi alex.
-beni rahat bırakın artık. Dedim kendimi tutamayacak sonra arkamı dönerek şelaleye doğru hızlı adımlarla ilerledim.

    Kafam çok karışıktı. Ne yapıyodum ben sahi? Gerçek dost gerçek düşman kimdi?

    Şelalenin kenarında ki kayalığın üzerine oturdum. Soğuk taş titrememe sebep olmuştu. Öykece akan suya bakmak bile beni rahatlaymıyodu. Huzursuz hissediyordum. Eve dönüp daha detaylı herşeyi incelemek istiyodum. Ama bunu bir kez daha tek başıma yapıcak cesareti bulabilirmiydim?

   Omzuma örtülen şalla irkilerek yanıma oturan drageye döndüm.
-neler oluyo cemre?
-bilmiyorum? Kafak çok karışık.
-karışıklığı birlikte çözsek. Aklındaki o düğümleri bana gösteremezmisin?
-emin değilim?
-bana güvenmiyor musun prenses?
-drage öyle değil.
-nasıl o zaman?
   Sıkıntılı bir nefes verdim. Bakışlarımı akan sudan kaldırıp onun gözlerine bakamıyodum bile.
- ben evime girdim.
- şu Doğduğun ev mi?
-evet.
-bunda ne var prenses. Mutlu olman gerekmezmi?
- öyle ama...
-ama?
-ama...

          Anlattım. Belki hataydı yaptığım. Çünkü ona güvenmememi söyleyen aileme rahmen güveniyodum.

         Ama söylemezsem içimi kemiren bu histen kurtulamıyaçağımı çok iyi biliyodum.

    Sözlerim bittiğinde, bana şaşkınca bakıyodu drage.

-gerçekten mi? Kimden geldiği belirsiz ve bunca zamandır arkanda olan, kendi aileleriyle  savaşmayı göze alan insanları kötüleyen o satırlara kuşkusuz inandın mı?
     Sonunda başımı kaldırıp dragenin gözlerine bakmaya cesaret ettim. Ama gözlerindeki ifade beni daha çok yıkmıştı. Çünkü hayal kırıklığı vardı bakışlarında.

-hayır yani körü körüne inanmış olsam sana bunları anlatmazdım.
-yalan söylüyosun cemre. Ne yazık ki seni çok iyi tanıyorum. Sen bunları viçdan azabı çektiğin için anlattın. İnanmadığından değil. Çünkü bizim hain olduğumuza inanıyosun. İnandığın için de lunayı dail orada savunmasız bırakarak minorla ortadan kayboldun. Sana güçlerini öğreten bendim prenses. Tüm güçlerin ortaya çıksın diye uğraşanda bendim. Eğer düşmanın olsaydım. En başında iş bu kadar ilerlemeden yardımcım olduğun gün öldürürdüm seni. Yada bana kalmaz sorgu için zindana girdiğin gün babam öldürürdü seni.
-drage sadece kafam karıştı. Gerçekten inanmadım!
-süphelendin. Ve ne var biliyomusun? Devam et. Hayatta yeri geldiğinde kendinden bile şüphe etmelisin. Bizden de şüphelen. Devam et prenses.

    Drage hızla kalkarak uzaklaşırken ben arkasında öylece baka kalmıştım.
İçimde çok kötü bir his var diyodumya  şimdi o kötü his patlamıştı sanki. Eksiktim. Huzrusuzluğum bine katlanmıştı.

   Dakikalarca dragenin gittiği yere doğru baktım durdum. Sonra bir anda kalktım ayağa ve gittiği yere doğru ilerlemeye başladım. Önce yavaş olan adımların gid gide hızlandı hızlandı ve deli gibi koşmaya başladım. Dragenin kaldığı maharaya geldiğimde hiç durmadan daldım içeri.

    Kalp atışlarım hızlanmıştı. Adrenalin tüm vücudumu esir almıştı.

   Bu arada şaşkınca bana bakıyodu drage.
-neden geldin? Dedi soğuk bir ifadeyle.

    Bu ifadesi canımı yakıyodu. Ben onu hep merhametli sıcak bakışlarıyla görmüştüm.

-özür dilerim. Dedim. Ama dokunsalar ağlıyacak haldeydim.
-dileme. Odana git dinlen. Yada ininmi demeliyim ejder kralicesi.

    Ejder kralicesi...  Resmi hale dönmüştük yani. ama ben prenses demesinden memnundum.

    Dudaklarım istemsizce titrerken bir kaç damla firar etti gözlerimden.

-drage... Dedim ama devam edicek kadar sesim çıkmamıştı.
-neden ağlıyosun kraliçe? Ağlama. Git.
   Yine soğuktu. Ağlıyışım gid gide artıyodu.
-ağlama diyorum! Sesi biraz daha gür çıkmıştı.
-cemre ağlama! Her ne kadar  yüksek çıksada sesi titremişti.
-allah kahretsin ağlama diyorum. Dayanamıyorum ağlamana! Bağrışı belkide tüm vadiyi esir almıştı o an.

    Elleriyle saçlarını sinirle kaşıdı ve etrafında döndü. Sonra durdu ve bana baktı.

-sen ne yapıyosun bana cemre? Dedi ve tek bir adımda yanıma gelerek beni kendisine çekti.

    Başım göğüsüne yaslanırken deli gibi ağlıyordum. Kollarını bedenime sardı. Titreyen bedenim onun ısısıyla biraz daha ısındı.

-dayanamıyorum. Dedim titreyen sesimle.
   Hala ona yaslıydım. Başımı göğüsünden kaldıramıyodum bile.
O ise usulca saçlarımı okşuyodu.

-canım yanıyo drage. 18 yaşındayım ben. Daha 18. Ama son 5 ayda yaşadıklarım beni delirti sanki. Sanki 50 yıl birden yaşlandım. Evde annemin ve babamın bana bıraktığı mektunu bulunca anla işte onların yaşama iğtimallerine o kadar takıldım ki, gerçek olup olmama iğtimalini düşünmek dail istemedim. Sadece korkuyorum. 18 yaşındayım ben. Ama milyonlarca insan bana bel bağlamış durumda. Kralice diyolar ya. Ben kralice olmak istemiyorum. Luna olsun mesela. Yada rose olsun. Ne biliyim alex kral olsun sen ol. Ama ben bunca insanın sorumluluğunu almak istemiyorum. Bilmem ki ben bunu zaten. Ben kendi sorumluluğumu bile aylar önce aldım.
Dedim hıçkırıklarım arasında.

-olacaksın cemre. Sen en iyi kralice olacaksın. Ve ben hep senin arkanda durucam. O yüzden korkma. Her ne olursa olsun düşmene izin vermiycem. Gerekirse düştüğün yerde uzanıp senin düşüşünü yavaşlatıcam. Ama yıkılmana izin vermiycem.

-söz mü?
-söz.
-beni bırakma drage. Ben git desemde gitme. Bir daha beni yanlız bırakma tamam mı? Çünkü ben sen olmazsan ayakta kalamam.
-bırakmıycam. Bjrakmıycaktımda. Sırf kafan karıştı diye seni bırakabilirmiyim?
-ama gittin.
-sadece düşünmen için fırsat vermek istedim.
-olsun sen bir daha o fırsatı da verme.
Hiç gitme benden.
-peki prensesim. Senden hiç gitmem zaten ben. Gidemem.
-seni seviyorum drage.
-bende seni seviyorum cemre.
-drage? Dedim kendimi biraz çekerek başımı kaldırmış yüzüne bakarken.
-efendim prensesim?
-benimle evime gelirmisin yarın.
-gelirim. Ama şimdi uyusak mı saat çok geç olmuştur. Hadi git ve dinlen.
-gitmesem?
-peki gitme. Senin burda hep bir yerin var. Dedi kalbini göstererek sonra beni bir kez daha kendine çekerek sıkıca sarıldı.

Kayıp RuhlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin