XXIV - YARALI KALPLERE ŞİFA

774 59 0
                                    

Öyle zamanlar olur ki bir gönül bir gönlü olur olmadık yerlere sürükleyebiliyordu. Ya acıya ya vuslata... Öyle zamanlar olur ki ardında bırakacağın geçmiş sınavın oluyordu. O geçmişten kurtulmak mümkün değildi fakat yok saymayı az da olsa başarabiliyorduk.

Acıyla yoğrulmuştu kalbim. Pişmişti, olgunlaşmıştı ve tam manasıyla vuslatı bulmuştu. O vuslat önce gerçek aşka sonra ise gönlümü bertaraf eden aşka olmuştu. Çok çabalamıştım, çok düşmüş çok yaralanmıştım. O yara, hiçbir zaman iyi olmuyordu, kabuk bağlasa da kanayan taraf hep var oluyordu.

Yıllar üstüne yalanlar, yalanların ardındaki canilikler. Bunca yılın kapanmayan acısı hep vardı. Ne zaman unutmak istesem unutulmayacaklarla yüzleşiyordum. Bunca yıl avuttuğum aileme karşı hıncımı saklayamıyordum. Onlar ise beni geçmişimle vurmaya devam ediyordu. Beni yok sayışlarının içinde bir amaca alet ediyorlardı. Ve ben, ailemin ölümünü onlar yaşarken hissetmiştim. Onların mezarları kalbimdeydi. Ve onların yok ettiği yerde elimi tutan adam beni iyileştirmişti. Zamanında affetmeyeceğim dediğim adamla bugün evleniyordum. Ne gariptir ki benim geçmişim onun öfkesiydi. Buna rağmen beni geçmişimle değil beni ben olduğum için kabul etmişti.

Düşüncelerimin arasında burukça gülümsedim. Ayna karşısında duran bana baktım, geçmişimle beraber yeni bir bene kavuşmuşluğum vardı gelinlik içindeki ben de. Güzelleşen, bana ait olmayan bu yüzde hüzünlerin gölgesi vardı. Gülümseyişimin ardında yalnızlığım vardı. Arkamda bıraktığım ailemin acısı vardı. Ben, hiçbir zaman normal bir insan olamamıştım, normal bir yaşantım olmamıştı. Şimdi bu düşüncelerime set çekemeyecek kadar kolum kanadım kırıktı. Ne yaparsam yapayım, ne yaşarsam yaşayayım kolum kanadım iyileşemeyecekti. Belki şifa olacak bir hayatın içindeydim lakin tam anlamıyla iyileşemeyecektim.

Kapım açıldı. Bedenimi tamamıyla kapıya çevirdiğimde Hamza'yla göz göze geldim. Adımları kapının önünde durdu. Gülümseyişi genişledi ve kendine geldiği an yanıma yaklaştı. Siyah takımın içerisinde fazlasıyla yakışıklıydı. Özenle taranmış saçları, yeni tıraş olmuş yüzü bugün için fazlasıyla göze hitap ediyordu.

"Bana hayatın güzelliklerini de gösteriyorsun." Gülümsedim.

"İltifat mı ediyorsun?" Biraz daha uzatsın sözlerini istedim. Şu an ruhumun okşanmaya ihtiyacı vardı.

"Sanırım sen daha fazlasını istiyorsun." Güldüm. Uzun uzun daldı yüzüme. Daha sonra yavaşça kaldırdı elini, teni tenime değdiğinde şahlandı kalbim. Gözleri gözlerime değdiğinde nemlendi kirpiklerim. Dokundu gözlerime, bu dokunuş nemlenmesin gözlerin der gibiydi. O dokundu ben sustum, o dokundu ben konuştum. Kelimeler dilimde değildi, sessizce akıttığım gözyaşımın mutluluğuydu bu. Ben sustukça konuşan gözyaşlarım oldu. Şifa getirdi, şifam oldu. Dudakları alnıma nahif bir okşayış bıraktı. Öptüğü yerde çiçekler açtırdı. Ne o konuştu ne ben, biliyorduk ki şu an da sessizliğe, sessizce sevişe ihtiyacımız vardı.

"Sen benim Aymira'msın." Alnını alnıma dayayıp, "Benim yurdum, benim evim, benim sığındığım tek kalpsin," diyerek mırıldandı. Nefesimizin birbirine karışması geçen saniyelerin ardındaki vuslattı. Sevdim, sevmek buysa onun kalbinde kalbimi buldum. "Çok güzelsin, kelime dağarcığıma yetmez güzelliğini sığdırmak." Alnıma kondurduğu buseden sonra geri çekildi, parlayan gözlerindeki o matem yüklü histen arınmıştı. O bana baktı, gözbebekleri yuvamı bana verdi.

"Göklerde kıyılan nikâha yeryüzü şahit olacak." Dolu gözlerle başımı salladım. Elini uzattı, tuttum. Parmaklarımız birbirine kenetlendiğinde sımsıcak oldum. "Seni bulmak, sen de var olmak kadar güzel." Dudaklarından çıkan kelimelerle, "Sen de var olmak kadar," dedim. Gülümseyerek kapıya çıktık. Bütün gözler üzerimizdeydi. Ruman, dış kapıyı açıp geçmemiz için yardımcı oldu. Evin önünde duran araca bindik. Arabada çalan enstrümantal müzik sessizliğimize karıştı. Hamza ya ezgi dinlerdi ya da enstrümantal müzik... Bu günlük günümüzü enstrümantal sağlamıştı. Elimi aralık camdan uzatıp rüzgârla buluşturdum. Tenimi okşayan nahif rüzgârla vuslata gidiyorduk. O vuslat benim ikinci vuslatımdı. Birini Hamza'yı kaybettiğimde diğerini Hamza'yı bulduğumda yaşıyordum.

GECENİN NEZDİNDEKİ AY Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin