XIII - VUSLAT

985 72 8
                                    


Başımı geriye yaslayıp ağrıyan yerlerimi ufaladım. Doğumun sancısı gibiydi şu zaman da yaşadıklarım. Ben artık iyileşiyordum. Şimdi ise şifamı getirene gitmeliydim. Ruman'ı aradım fakat açmadı. Bir kez daha arayınca meşgule attı. Tuhaf şekilde ekrana baktım. Ruman benim aradığımı görünce her zaman açardı. Şimdi ona ulaşamıyor olmam şaşırttı. Aklım camideydi. O imama ulaşmalı, en azından ehil bir kişiden cevap bulmalıydım. O günkü konuşmalarını unutamıyordum. Hele ki art arda gelen tesadüfler beni buna itiyordu. Ben hazırdım her şeye lakin ufak tefek sorularım beni yiyip bitiriyordu. Ne yapacağımı bile bilmezken özellikle düştüğüm bu durum çetrefilli bir hâl alıyordu.

Caminin önüne geldiğimde arabayı park edip indim, heyecanlıydım. İmamı görememe ihtimalim vardı. Yine de ben olabilme umuduyla camiye ilerledim. Caminin önünde kargaşa vardı ve ne olduğunu bilmiyordum. Birkaç adım attığımda bir köşeye iliştim. Hoca bir tabut başında bir şeyler konuşuyordu. İnsanlar etrafına dolmuştu. Etrafı izledim öylece. Daha fazla yaklaştığımda gözüme ilişen kişi Hamza oldu. Merakım daha fazla arttığında ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Yüzünde hiçbir emareye denk gelemedim ve durgundu da, dokunsam ağlayabilirdi. Kimindi bu cenaze, Hamza bunun için mi gelmişti buraya? Bir an içim sıkıldı, ya yakınıysa diye düşünmeden edemedim. Onlara yaklaşamadığım için kimin olduğunu göremedim, belki de bir tanıdığıydı. Daha fazla burada durmayarak camiden uzaklaştım. Aklım hâlâ Hamza'da kalsa da daha fazla onun karşısına çıkamazdım. İkimizde artık yollarımızı ayırmıştık. Daha fazla birbirimizi kırmamalıydık. Ona karşı sevgim baki kalsa da mesafem hep olacaktı. Camiden vazgeçip çantamdan Meryem'in verdiği kartı alarak adrese ilerledim. Bana her zaman yardımcı olabileceğini söylemişti, en azından onun dediğini yapabilirdim.

Meryem'le konuşalı iki hafta olmuştu, üstüne tonlarca kitap okumuştum. Onlarda yetmemiş internetten sohbetler dinlemiştim. Hatta İslamiyet'e giren kişilerin hayat hikâyelerini dinlemiştim. O kadar güzel hayat hikâyeleri vardı ki bazılarını kendi hayatıma benzetmiştim. Ama en çok etkilendiğim Meryem'in anlattığıydı; Mus'ab bin Umeyr. O anlattıktan sonra onun hayatını biraz daha okumuştum. Bir insan birini görmeden nasıl sevebilir diye düşünmeden edemedim. Hayran olmamak elde değildi.

Şimdi Meryem'in beni iyileştirmesi için elimi uzatacaktım. Artık emindim, ben ilk adımımı atacaktım. Yeri geldiğinde eziyet görecektim, yeri geldiğinde ise incinecektim ama ben mutlu olacaktım. Düşüncelerimle ilk defa gülümsedim, aylardan sonra ilk defa kendimi bu kadar iyi hissediyordum. Kalbimdeki sıkışma kuş çırpınışlarına dönüşmüştü. İleriye dönük bir karardı bu, geçmişimi ise elimle itmemdi.

Meryem'in dediği adrese gelerek bir müddet bahçe kapısından içeriye girmeyip olduğum yerde durdum. Birazdan çok güzel şeyler olacaktı buna inanıyordum, bunu biliyordum. Gülümsedim ve adımlarımı huzurla attım. Ben adım attıkça korkum çoğaldı, ben adım attıkça her şey beni kendinden uzaklaştırdı ama kararım cesaretime büyük bir galibiyet verdi.

Kursun önüne geldim ve sertçe nefesimi soludum. Fazlasıyla heyecan yapmıştım. Korkuyordum da, yapabilecek miydim bilmiyordum. Merdivenlerden yavaşça çıkıp kapı ziline elim titreyerek bastım. Kalp ritmim benden bağımsız çarpıyordu. Kapıyı açan on sekiz, on dokuz yaşlarında bir kız oldu. Gülümseyerek bana bakıp, "Buyurun?" dedi, heyecanlandım istemsizce. Konuşamadan kızın yüzüne bir müddet baktım. Sanki dilim tutuldu da ben sesimi çıkaramıyordum. Ne güç bir durumdu.

"Ben Meryem Hanım'a bakmıştım." Şu an sesimin titremesiydi beni ele veren, yine de gülümsemeden edemedim.

"Kendisi şu an derste."

"Kendisi görüşebileceğimizi söylemişti. Girebilir miyim?"

"Buyurun geçin, ben çağırayım." Dediğini kabul ettikten sonra ayakkabılarımı çıkarıp içeriye girdim. Etrafı inceleyip adımlarımı kızın gösterdiği yere yönlendirdim. Gösterişten uzak sade bir dizaynı vardı kursun, fazla iç ferahlatıcı ve fazla göz yormayan... Koltuğa oturup bir müddet bekledim. Terleyen avuçlarımı pantolonuma sürttüm. Kaçıp gitse miydim? Bir an pişman mıyım acaba diye düşünürken aslında hiç de öyle olmadığımı biliyordum. Hatta ilk defa bu kadar kararlıydım. Bu hissettiklerim korktuğumdan olmalıydı.

GECENİN NEZDİNDEKİ AY Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin