X - YIPRATICI SÖZLER

815 65 6
                                    

Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin.

İnstagram : rumeysadoganm

Keyifli okumalar...

Durmak bilmeyen hengâmelerin içinde savruluyorduk

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Durmak bilmeyen hengâmelerin içinde savruluyorduk. Bir yanım uçsuz bucaksız düşlerle kaplıyken bir yanım sürgün etmişçesine kör karanlığa hapsetmişti kendini. Hayatıma giren her şey acı bir mateme dönmüştü. Kendimi bir hayata kilitleyip, kapı arkasında saklamıştım hislerimi. Bir kuş kadar özgür olmayı istiyordum belki de. Mavi bulutları kendime kaftan biçerek, yorulana kadar uçmak istiyordum.

Mutluluk bu kadar zor muydu? Peki yaşamak... Ben mi başlamıştım hayata bir sıfır mağlubiyetle ya da bunu isteyen ben miydim? Zihnimdeki sorulara cevap veremezken nasıl bir girdaba sığınacaktım? Ateş miydim yoksa ateşi körükleyen bir hayatım mı vardı? Elimin değdiği yer tenimi yakıyordu. Uzattığım el ise uzatılan kişi sayesinde kesiliyordu.

Yattığım yerden kalkıp çoktandır çantadan çıkarmadığım telefonumu almak için çantayı açtığımda içindeki kitap dikkatimi çekti. Hacı amcanın verdiği kitaptı bu. O gün okumam dediğim kitap sanki şu an okunması için bana el uzatıyordu. Alıp okumalı mıydım karar veremedim. Yaşadığım bu dilemma parmaklarımın arasında duruyordu. Yapacaktım, içimde bir ses bunu istiyordu. Kitabı alıp rastgele bir sayfa açtım. Okumayacağım demiştim lakin merakım tezat bir görünüm aldı. İçinde yazan küçük bir satırı birkaç sefer okudum.

Allah kimi hidayete erdirmek isterse, onun gönlünü İslâm'a açar. Kimi de saptırmak isterse, sanki göğe yükseliyormuş gibi, göğsünü dar ve sıkıntılı yapar. Allah, inanmayanları işte böyle pislik içinde bırakır. (En'am / 125)

Kaç kere okuduğumu bilmeden sayfaya boş boş baktım. Kuruyan dudağımı ıslatıp sertçe yutkundum. "Göğsünü dar ve sıkıntılı yapar." Bundan mıydı benim mutsuzluğum? Sertçe nefesimi bırakıp ne düşüneceğimi bilemeden okuduğum yerde kaldı gözlerim. Hayır, saçmalıyordum. Kesinlikle saçmalıyordum. Parmaklarım satırlarda dolandı. Bu katıksız his bana bilmediğim bir hissi veriyordu. Nereye dönsem beni buna yönelten bir işaret oluyordu. Kitabı kapatıp kimsenin göremeyeceği bir yere koydum. Zihnimi kontrol edemiyordum ve bu beni yoruyordu. Aslında bu düşünceden uzak durmam gerekiyordu. Mantığım bana bunu söylerken yüreğimdeki o fısıltı daha da çekiyordu beni içine. Buna engel olamıyordum. İçimdeki buhrana çözüm bulmalıydım, bulamazsam ben bu buhranda kaybolup gidecektim. Odanın içinde sağa sola dönerken arada kitaplığa bakıp durdum. Okumamalıydım, bunu kendime yapmamalıydım. Saçmaydı! İslam diye bir din yoktu. Okuduklarım saçmalık ötesiydi. Bu zamana kadar benim aradığım bu değildi. Benim istediğim bu değildi. Bu din değildi. Benim istediğim neydi peki?

Ellerimi saçlarımın arasından geçirerek seslice solumam gerginliğimi biraz daha arttırıyordu. Odadan çıkıp aşağıya indiğimde kimse yoktu. Kapı zilinin evi doldurması ile kapıya yöneldim. Kapıyı açtığımda karşımda beliren Gizem'i beklemiyordum. O da gülümseyerek bana baktı ve içeriye girdi. "Hoş geldin," deyip adımlarımı salona çevirdim. Peşim sıra gelerek sorgulayıcı ifadesini takındı.

GECENİN NEZDİNDEKİ AY Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin