V - UMURSAMIYORSUN

1K 75 10
                                    

Kapanan gözlerimin arkasında perdelediğim bir hayalle usulca gülümsedim. Kulağıma ilişen kuş cıvıltıları, dudağımın kenarına konan hüznün matemi... Bir kez daha sitemliydim, haksız sayılmazdım belki de...

Gözlerimi açtım, kendi cehennemimde kendime bir cennet kurmuştum kapanan gözlerimin ardındaki dünyama. Bir kaçış bin can çekişin bedeliydi oysaki. Ben ödediğim bedellere rağmen bir umut vaat etmiştim kendime sadece. Oysa umudumun arkasında bana sunulan, ölümden başka bir şey değildi. Yaşamayı beceremeyen Aymira, ölmeyi bile beceremezdi ki... Sessizliğimi kullanırdım ancak, bu benim acziyetim değil miydi zaten?

Oturduğum çimden kalkıp adımlarımın beni götürdüğü yöne doğru ilerledim. Caminin biraz uzağındaki yeşillikte birkaç saattir oturuyordum. Belki onu görürüm umudu vardı. Belki bu sefer onunla konuşma imkânım olurdu. O gece yağmurdan ötürü olmalıydı acelesi, şimdi ise konuşmamak için hiçbir bahanesi yoktu. Ama olmamıştı, görememiştim onu. Gelmemiş olmalıydı.

Telefonuma gelen bildirime birkaç dakika sonra bakmayı akıl edebildim. Mesaj annemdendi, üst üste aradığı telefonlara cevap vermediğimden bu sefer böyle daraltmayı başarıyordu.

"Neredesin? Gelmelisin ve kaçtığın konuyu konuşmalıyız. Böyle kaçamazsın Aymira." Üst üste attığı mesajlarla çığlık atmak istiyordum resmen. Ve ardından Oğuz'dan mesaj... Resim atmıştı. Bu sefer şaşırmadım, bilakis Oğuz'dan beklediğim hamleler geliyordu artık. Yüzük almıştı, beğenip beğenmediğimi soruyordu. O günden kalma depresif hâllerim yeniden beni avucuna aldı.

Başımı gökyüzüne çevirdim ve kimseyi umursamadan bağırdım. Hiç iyi değildim. Açtım, uykusuzdum en önemlisi de başım dönüyordu. Son zamanlarda kendimi kahrettiğim yetmiyormuş gibi bir de baş dönmesiyle uğraşacaktım.

Bitkindim. Annemin bana yaptığı bu düşüncesiz muameleler nefes almamı zorlaştırıyordu. Hiçbir şeyi düşünmemek imkânsızdı. Benim de bir kalbim vardı, bir sabrım bir hayatım vardı. Bunu görmemeleri o kadar inciticiydi ki yürüdüğüm bu yol bile bana yalnızlığımı öğretiyordu.

Yutkundum. Boğazımdaki acı his gözlerimi doldurdu. Ne yapacaktım ben? Anneme söz anlatamazken onu nasıl ikna edecektim?

Yürüdükçe başım dönüyordu. Camiye yakın olduğum için ister istemez kalabalık daha fazlaydı. Bu da beni boğuyordu. Sanırım namaz vaktiydi ve benim gözlerim onu arıyordu. Aradığını da bulmuştu. Karşıdan gelişini izlemek istedim ama birden nefesim kesildi. İyi değildim. Hâlsizlikten ötürü düşecek gibi yürüyordum.

"Hanımefendi iyi misiniz?" Yanımdan geçen orta yaşlardaki adama usulca başımı salladım. Adam geçip giderken köşedeki tırabzana tutundum. İyi değildim ve gidip bir yerlerde nefes almalıydım.

"Hasta mısınız?" Duyduğum ses yabancı değildi. Bu hâlime kayıtsız kalmamıştı. Beni fark etmiş, yanıma gelmişti.

"Bilmiyorum." Kararsız sesim boğuk bir hâl aldı.

"Hastaneye götürmemi ister misiniz?" Başımı iki yana salladım. Bir iki adım attım ama dayanamayıp köşedeki ağacın dibine istifra ettim. Sanırım üşütmüştüm. Beni bekler diye düşünmüştüm ama gitmişti. Zor da olsa ilerledim. Yanıma gelen araba biraz önceki düşüncelerimde yanılmama neden oldu. Önce arabadan indi daha sonra benim tarafa gelip arka kapıyı açtı. Binmemi beklediği için elimden geldiğince hızlı olmaya çalıştım. O ise beni sabırla bekliyordu. Zar zor bindiğim gibi nefes alış verişlerim güçsüzleşmeye başladı. O ise hızlıca camı açtı. Bir an bana dönmesi ile endişeli bakışlarına rastladım. O kadar kötü mü duruyordum? Bedenen düşünürsem bitap haldeydim.

"Hiç iyi gözükmüyorsunuz."

"Neden böyle oldum bilmiyorum." Arabayı hareket ettirmesi ile başımı cama yasladım. Uyumak istiyordum ama mide bulantısı ile ne kadar başarılı olurdum bilmiyordum. Saatler süren yolculuk trafikle bütünleşince ister istemez uyuyakalmıştım. Gözlerimi açtığımda ise hastane odasındaydım. Sanırım hastalık bana derin bir uyku bırakmıştı.

GECENİN NEZDİNDEKİ AY Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin