BAZI İNSANLAR BÖYLE YAŞAR
"Canavarlarla savaşan kişi, kendisinin de bir canavara dönüşmemesine dikkat etmelidir."
- Friedrich Nietsche
♪ Magnolia - Snow in April
Ben ağzından çıkanı hesap edemeyen bir soytarıydım. O gece üç kelime söyledim, biri hedefi gösterdi, ikisi gitti onu vurdu. Kelimelerimle birini öldürebileceğimi bir morgda babamı kafasında bir delikle teşhis ettiğim gün öğrendim. O gün ikimizde öldük aslında. Ölüm meleği geldi babamı aldı, beni unuttu. Ölümün, kalana zor olduğunu o zamanlarda anladım.
İçten içe merhamet dileyen ruhumu babamın mezarındaki bir çiçeğe bağladım, onu her gün kendime olan nefretimle suladım. Yanımda taşıdığım ölümü de hislerimle besledim. Nefretimle büyüttüğüm çiçek kalbime kök saldı, büyüdü, içimi kökleriyle kapladı. Ölüm, benden yaşama isteğine dair her şeyimi aldı. Zamanla, aileme bakabilmek için yaşamak zorunda olan hissizleşmiş bir kuklaya dönüştüm. Yaşamanın ölmekten zor olduğunu o zaman anladım.
Kendime sırf çevirdim, ne hissettiğim üzerine düşünmedim çünkü ancak böyle yaşamaya devam edebildim. Devam etmek zorundaydım, bakmam gereken hasta bir annem, küçük bir kız kardeşim vardı. Ödenmesi gereken bir borç vardı. Yaşamaya devam etmemin sebebi onları arkada bırakamıyor oluşumdu. Ancak bu şekilde tüm aksiliklere rağmen ileri bir adım atabildim. Acılarıma, ağrılarıma, içimdeki çığlığa kulak asmadım. Yapmam dediğim ne varsa yaptım. Benliğim orta yolu bulamadı, akıl sağlığımı korumak için onu da kapattım. Olsun dedim, bazı insanlar da böyle yaşar.
Hiçbir şey korkutmaz, yıkmaz artık beni dediğim anda boynuma dolanan kaderin kan kırmızı ipi boğazıma sıkı bir düğüm daha attı. Erken konuştuğumu, bir ölüm meleğiyle yollarımız tekrar denk düştüğünde anladım. Ölüm meleği gözlerime baktı ama içerde kimseyi göremedi. Gitti mezarlıktaki büyüttüğüm çiçekleri topladı. Yaklaştı sessizce, kulağıma fısıldadı: oraya kendini gömmüşsün bir de bir yabancıyı... Bir yalana inanıp, her şeyin, bittiğini sandığım zaman başladığını o zaman anladım.
Boynuma dolanan kaderin kırmızı ipi, kucağında ölümü hatırlatan çiçekleri tutan Azrail'in boynuna da dolandı. Yanımda gezdirdiğim ölüm, ikimizin de ensesine dayandı. Alacaklı olan bizdik, borçlu çıkarıldık. İkimizin de ölmemek için sebepleri vardı ve ilk sırada kendimiz yoktuk. Ben iplerimden kaçmak istedim, Azrail ise iplerini kesmek istedi. O iplerini koparacak kadar cesur değildi, bense kaçtıkça ona dolandım. Kaçmanın da kaderde olduğunu o zaman anladım.
Kader bizi çaresizce birbirimize bağladı, ince kader ipliğinin üzerinde dans etmeye zorladı. Yanlış adımlar attık, birbirimizden ayrı düştük, döndük dolaştık, çıkış yolu aradık, aynı yere düğümlendik. Yaşamayı bir ölüm meleğinden öğreneceğimi düşünmezdim, onun da içinde bir can taşıdığını kalbini bana verdiğinde anladım.
Bu dans bir gün bitecekti. Belki birimiz düşecekti, belki ikimiz de ölecektik. Sonunda ne kazanmış olacaktık neleri kaybedecektik? Sonuçlarından korkuyordum ama kaçamıyordum. Durmak istiyordum ama durduğum an kaybedecektim, biliyordum. Devam etmek zorundaydım, zorundaydık, zorunda bırakılmıştık. Artık duramazdık. Çünkü ancak böyle yaşardık.
Yayımlama tarihi: 08.10.2021
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAZI İNSANLAR BÖYLE YAŞAR
Teen FictionLina Kara, babasıyla ettiği kavga sonucu babasını kendi kafasına sıktığı bir kurşunla kaybeder. Bu kayıp kendisinden de birçok şey götürür. Borçlar ve vicdan azabı arasında sıkışırken zaman pek iyi davranmaz ona. On ay kadar sonra eski halinden eser...