Bölüm 1 | Ölüm Meleği ile Cennet Çiçeği

149K 6.4K 8.1K
                                    


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



BÖLÜM 1 | ÖLÜM MELEĞİ İLE CENNET ÇİÇEĞİ

♪ Slow Sorrow - Minnie Aoyama

♪ Broken - Isak Danielson



Bazen toprağın altına ölmeden önce girdiğiniz zamanlar olur. Ölüm meleği bir gün sizin de evinizden içeri girer, o evden bir kişiyi alır ama geride kalan herkesin yanında bir ölüm bırakır. Ölümü içinizde taşımazsınız fakat bir eli hep üzerinizde kalır. Bazen zamanla unutursunuz varlığını, elinin ağırlığı da kendisi gibi kaybolur, izi kalır. Bazen de hiç aklınızdan çıkaramazsınız onu, ensenizde size ait olmayan bir nefes gibi hatırlatır durur kendini. Her geçen gün duygularınızdan beslenir. Ağlarsınız göz yaşınızla beslenir, nefret duyarsınız kininizle beslenir, içinize kapanırsınız sessizliğinizden ve tepkisizliğinizden beslenir. Ben o sonuncu basamaktayım, burada olmayı ben hak ettim. Kurulan bir cümlenin ne kadar öldürücü olabileceğini ancak söylediklerim bir kurşun olup babamı öldürdüğünde anlayabildim. O gün tetiği ben çekmedim ama kurşunu şarjöre süren bendim. O gün iki kişi öldü ama Azrail yalnızca babamı aldı, beni ardında bir ölümle bıraktı. O zamandan beri sessiz ve tepkisizim.

Bir insanı insan yapan yaptıklarıdır derler. İnsan davranışı düşünce ve altı temel duygu etrafında şekillenir; mutluluk, hüzün, öfke, iğrenme, şaşkınlık ve korku. Bu duyguların çoğu artık bir anlam ifade etmiyor bana. Duygularımı o kadar çok bastırmak zorunda kaldım ki artık ortaya çıkacak pek bir şey kalmadı içimde. En çok hüznü ve öfkeyi hissediyorum, bu duygular öyle güçlü duygular ki yanınızda bir ölüm gezse ve sadece onlarla beslense bile güçsüz düşmüyorlar aksine tüketildikçe daha güçlü oluyorlar.

Kendimi boş vermişliğim, göz adardı etmişliğim, kendime sırtımı dönüşüm ve içime göz gezdirmeyişim kendimden bir vazgeçişti. Utancımdan bir damla yaş bile dökemediğim babamın mezarının üzeri kapatılıp kimsenin katılmadığı cenazede tek başıma saatlerce orada dikilmiş ve o gece kendi için de bir mezar kazmıştım kafamın içinde. Ruhumu o mezarın önüne bağlamış, pişmanlıklarla dolu o koca dağı izlemeye mahkûm etmiştim. Ne hissettiğim üzerine düşünmek o koca pişmanlık dağının altını kazmakla aynı şeydi, altını oydukça pişmanlığımın altında kalıyordum.

Daha iyi hissedeceğimi düşündüğüm günlerden artık umudu olmayan günlere geldim. Derin bir depresyondan bana kalan tek motivasyon kendimi deli gibi borçlu hissettiğim annem ve küçük kız kardeşimi yaşatma dürtüsüydü. Babamı öldürmüştüm, onları yaşatacaktım. Utanmam yoktu hiç, utanmaz bir soytarıydım ama cezalandırılmak istiyordum. Babamı yaptığı işten dolayı borcun altına girmekle suçladığım işi o borcu ödemek için yapıyordum şimdi. Affedilmek istiyordum ama beni affetmesini istediğim kişiye yalvarmaya yüzüm bile yoktu. O mezarlığa bir türlü gidemiyor, utandığımdan o günden beri ağlayamıyordum. Hayatım ne kadar zor olursa olsun şikayet bile edemiyordum. Her şeyi olduğu gibi kabul ediyordum. Üzerine düşünmüyordum artık hiçbir şeyin, çünkü ancak böyle yaşayabiliyorum.

BAZI İNSANLAR BÖYLE YAŞARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin