NASIL DA ŞAK DİYE ANİDEN BURADAYIM AMA... SİZİ ÇOK ÖZLEDİM ULAN ÇOK.
ÇOK YANİ.
UMARIM BEĞENİRSİNİZ VE UMARIM YORUMLARINIZI ALIRIM ÇOK ÖZLEŞTİK. YORUMLARDA BULUŞALIM. SİZİ KOCAMAN KOCAMAN ÖPÜYORUM.
Hayatta üç türlü yalan vardır.
Birincisi dile dolananlardır. Başkasına zarar verip vermediği bilinmez ama en çok insanın kendisine zarar verir çünkü bir kere yalanın tadını almak, ona müptela haline getirebilir. Olmasını istediklerimizi söyleriz, duymak istediklerimizi ağzımıza dolarız ve ondan kurtulamayız.
İkincisi kulağa ninni olanlardır. Bu yalanlar pembe yalanlardır. İnsanın belli ve zararsız bir sebep uğruna söyledikleridir. Diğerleri kadar tehlikeli olmasalar da, yine de yalandırlar. İnsan duymak istediğini duyunca, devamı hep gelsin ister. Yalan kulağına öyle tatlı, öyle ninni gibi gelir ki bir ninni gibi uyutur.
Üçüncüsü ve en tehlikelisi olanı ise ayağa dolananlardır. İnsanın başına binbir türlü çorap örer. Yine de bir sebepten insan yalanı seçer, ayağına dolanana kadar onu ince ince işler. O yalan eskiyene kadar onu kullanmaya devam eder. Sonrası ise tamamen belirsizdir çünkü bir yalan sizi ipe de dizer, ipten de alır.
Dile dolananı ve kulağa ninni olanına çalıştığım hastane koridorlarında çok kez rastlamıştım ancak bir sebepten üçüncüsünün ayağıma değil de kalbime ilmek ilmek işleneceğinden habersizdim. İşlenmişti, kalbimi sarmış ve ısıtmıştı.
"Bayan Ji-Yeon, Eun-a'nın naklini istemekte kararlı mısınız?" diye sordum karşımdaki kadın'ın yaşlı gözlerinin içine bakarak. "Nakil listesinde ismi birinci sıraya geçti, eğer giderseniz..." Başımı iki yana salladım. "Bir şansı daha olmayabilir."
Jiyeon başını önüne eğip burnunu çektiğinde, ellerimden birisini beyaz önlüğümün cebinden çıkarttım ve koluna yerleştirip nazikçe oturması için kolundan çektim. "Masrafları daha fazla karşılayamıyoruz," diye fısıldadı koridordaki sandalyeye otururken. "Üç yıldır bekliyoruz, bir yılımız hastanede geçti ama..." Elinin tersini burnuna bastırdı. "Ameliyat masrafını ödeyecek güce sahip değiliz."
Gözlerimi kapatıp birkaç saniye sakin nefesler aldım. Bayan Jiyeon artık hastanede böbrek nakli bekleyen kızıyla beraber tanınan hastalardan birisiydi ve onun ağlamadığı tek bir gün olduğunu sanmıyordum. Bu durum çok canımı sıkıyordu. Gözlerimi açıp dizlerinin önüne çöktüm. "Hastanemizin bu gibi durumlar için sunduğu bazı programlar var. Eğer hastane müdürüyle görüşürseniz, sizin için sağlayabileceği kolaylıkları bir gözden geçirirsiniz... Biraz düşünün."
Bayan Jiyeon bir süre daha ellerine bakmış olsada, gözleri gözlerimle buluştuğunda ufak bir tebessümle başını sallamıştı. "Eun-A'nın yanına dönsem iyi olur," dedi kısık sesle. "Eşim geldiğinde onunla konuşurum ve size haber veririz Bay Lu... Teşekkürler."
Teşekkür edilecek bir şey yapmamıştım, bu yüzden bir şey söylemeden ayağa kalkıp geriye çekildim ve boynumdaki steteskop'u düzelterek ellerimi ceplerime yerleştirdim. Bayan Jiyeon oturduğu sandalyeden kalkarak hemen çaprazında duran odanın içine girene kadar peşinden baktım ama en nihayetinde yapacak bir şey olmadığını kabullenip ilerlemeye başlamıştım.
Koridorun sonundaki asansörün önüne geçip düğmeye bastım ve ardından bileğimdeki saate baktım. Neredeyse on'u gösteriyordu. Dışarıda kopan fırtınanın kasveti içime de yansımış gibi garip bir sakinlik vardı üzerimde. Ya da bu sakinliğin nedeni gece nöbete kalmış olmamdan da kaynaklanıyor olabilirdi, henüz karar verememiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CRAPOTER / HunHan
FanfictionYalanlar. Ayağa dolanan, başa çorap ören yalanlar. Luhan bir doktordu. Bir gece acil servisini ziyaret eden adamın hayatını hem mahvedeceğini ve hem de onu bulutların üstündeymiş gibi hissettireceğini bilmiyordu. Yalanlar onun hayatının her yerind...