Selağaaaaam ben geldim aşklarım.
Güncel olarak 27 bölüm yazıldı....... 20 lanetimizi kırdık farkında mısınız? Ödkfmfofkf
Neyse umarım seversiniz ve yorum yaparsınız.
Hepiniz kocaman kocaman öpüldünüz kendinize iyi bakın...
Gözlerim yaklaşık beş dakikadır fotoğraftaydı.
Oysa ekran kapanalı çok oluyordu.
Kötü hissediyordum ancak kötü hissetmemin temelindeki tek neden aptal yerine koyulmaktı. Dışarıda ne yaptığı umurumda bile değildi. Bu zamana kadar varsayımlarla ilerliyordum ve daha önce elime hiç böyle somut bir şey geçmemişti. Aldatılmak böyle bir duygu muydu? Gözlerimi kapatırsam görmezdim, kulaklarımı tıkarsam duymazdım ancak hissetmemek için ne yapmam gerekiyordu?
Bilmiyordum.
Bedenime çarpan bir bedenle, elimdeki telefon yeri boyladı ancak ben öylece durmaya devam ettim. Bana çarpan stajyer doktor eğilip telefonumu verirken sadece yüzüne bakmış, özürlerini başımı iki yana sallayarak geçiştirmiştim.
Sonra bir dakika geçti. Ne yapmam gerektiğine karar verdiğim bir dakikanın sonunda, telefonumu cebime attım. Kafeteryanın kapısına doğru hızlı adımlarla ilerledim ve aklıma gelen şeyle bedenimi arkadaşlarıma çevirdim. "Yixing!" diye seslendim. Gözleri beni buldu ama yüzümdeki ifade her nasılsa, kaşları çatıldı. "Beni yarım saat idare et!"
"Ne?"
"Beni yarım saat idare et, geleceğim." dedim bir kez daha. Anlamamış olsada başını salladığında, kapıya döndüm ve bu sefer koşmaya başladım. Yukarıya çıkacak vaktim yoktu, bu yüzden üstümü değiştirme zahmetine girmeden hastanenin kapısına koştum.
Spor ayakkabılarım cilalı zeminde rahatsız edici bir ses çıkarırken hızla kapıya ilerledim ve yanımdan geçen insanların garip bakışları eşliğinde kapıdan çıktım. Bahçeyi kusursuz bir hızla yalnızca üç dakika içinde geçmiş, arabama ulaşmıştım.
Kolumdaki saate baktım, dakika tuttum. Sadece beş dakika sonra orada olacaktım. Hatta oldum. İş saati trafiğini geçeli çok olduğu için ve ben birazcık hız yapmak zorunda kaldığım için beş dakika sonra oturduğum bloğun otoparkında, arabadan iniyordum. Sanki beş dakikadır araba sürmek yerine koşuyormuşum gibi nefes nefeseydim.
Asansöre bindim, katın düğmesine bastım ve sanki peş peşe basarsam o kadar hızlı etki edecekmiş gibi birkaç kez kapıların kapanması için düğmeye bastım. Kapılar kapanırken asansöre yetişmek için koşan birini daha fark etmiştim ama kim olduğunu tanıyamamıştım çünkü kapı kapanmıştı.
Asansör hızla katları tırmandı. Kimse asansörü durdurmadığı için şans benden yanaydı. Hızlı hızlı tırmandığım katların sonu benim dairemin olduğu kattı ve kapı aralandığında, artık koşmuyordum. Aksine sakindim. Sporlarım zeminde hiç ses bırakmıyordu ve ben sadece evime ilerliyordum.
Kapının şifresini girmek yerine anahtarla açtım bu sefer çünkü şifre ses çıkaracaktı. Anahtarın altından sarkan anahtarlığı sıkı sıkıya tutarak kapıyı açtım, kapatmanın ses çıkaracağını bildiğimden aralık bırakarak evin içine girdim.
Karnımda sanki bıçakla yürüyormuşum gibi bir his vardı. Sesler kulaklarıma çarptı. Belki de şifre girsem bile çıkan sesi duymazlardı. Odamın kapısı aralık duruyordu. Tüm perdeler çekiliydi. Perdelerim koyu renk olduğu için güneşi boğuyormuş gibi bir renk dağılmıştı odanın içinde. Oysa evden çıkmadan önce açık olduklarına emindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CRAPOTER / HunHan
FanfictionYalanlar. Ayağa dolanan, başa çorap ören yalanlar. Luhan bir doktordu. Bir gece acil servisini ziyaret eden adamın hayatını hem mahvedeceğini ve hem de onu bulutların üstündeymiş gibi hissettireceğini bilmiyordu. Yalanlar onun hayatının her yerind...