Odanın içine karanlık tamamen çökeli bir saatten fazla oluyordu. Yatağın hemen kenarında, yerde otururken gözlerim bir süre önce hazırladığım bavuldaydı. Üstüme ceketimi bile giymiştim. Hazırdım. Gitmeye, bırakmaya ya da siz buna her ne derseniz.
Garip bir şekilde Sehun benden daha öfkeliydi. Bir tartışma esnasında her zaman daha yapıcı davranmaya çalışan kişi o olurken şimdi bırakmayacağını söylemek dışında bir şey yapmamıştı. Ona inanmadığım için öfkeli olabilirdi. Beni aptal yerine koyamadığı için kendine de öfkeli olabilirdi, herhangi bir fikrim yoktu.
Dizlerimi kendime çekerek kollarımı üstüne yerleştirdim. Sol elimde takılı olan yüzüğümle oynarken ağlamak istediğimi fark etmiştim ama ağlamayı bırakalı da birkaç saat oluyordu.
Koridorda yankılanan ayak seslerinin sonunda odanın kapısı açıldığında, Sehun'dan başkası olamayacağı için başımı kaldırıp ona bakmadım. Koridordan yansıyan ışığı arkasına alarak karanlık odanın içine birkaç adım atarken yüzüğümle oynamaya devam ettim. Onunla değil konuşmak, yüzüne bakmak bile gelmiyordu içimden.
"Bir şeyler hazırladım, gel de yemek yiyelim."
Karşıma geçip oturma gereği duymadan parmaklarını bana uzattı ve sabırla bekledi. Sanki o burada yokmuş gibi, sanki varlığı kalbimi ağrıtmıyormuş gibi öylece oturmaya devam ettiğimde, derin bir nefes alıp elini geriye çekti. Çok geçmeden benim gibi yere, yatağın kenarına oturdu.
"Luhan," diye fısıldadı.
Elinin elime uzandığını gördüğümde, "Dokunma bana Sehun." diye mırıldanıp, bedenimi sağ tarafımda kalan komodine, sırtımı Sehun'a çevirdim. Ancak bu belki de kötü bir fikirdi. Yüzüğümle oynamaya devam ederken gözlerim komodinin üstündeki çerçeveye dokundu ve yüzüğümün üstünde dolaşan parmağım duraksadı.
Sehun öfkeli bir nefes alıp ayağa kalktığında, bakışlarım o beni bileğimden tutup çekene kadar çerçevenin içindeki fotoğrafımızda dolaştı. Beni kaldırdığında gözlerim sert bir ifadeyle gözlerine çarptı. "Bana inanmayı denemiyorsun bile." diye fısıldadı ama sakin olduğu söylenemezdi. "Henüz isminden başka bir şey bilmediğin kadının söylediklerine körü körüne inanırken-"
"Senin hakkında çok bir şey bilmek bana pek bir şey kazandırmadı Sehun." diyerek bileğimi çekmek istediğimde buna izin vermeden bir diğer elini dirseğimin üstüne sardı. Bedenim sert bir hızla bedenine çarptığında kaşlarım biraz daha çatıldı. "Bırak beni."
"Aptallık senin bu yaptığın."
"Kendini benim yerime koy!" diye bağırıp dişlerimi sıktım. "Tartışma bu kadar Sehun."
Bileğimi parmaklarının arasında acıtacak kadar sıkarken, "Ben sana inanırdım." dedi neredeyse titreyen bir sesle. Ancak bu titremesi sadece sinirdendi.
"Bana sözünden başka bir şey vermiyorsun ve aptal gibi sadece yapmadım demene inanmamı mı bekliyorsun?" Kurtarmaya çalıştığım bileğimi bırakmadan beni tekrar kendisine yasladı. "Defol git Sehun."
Sehun'un gözleri hızla gözlerimde dolaşırken burnundan sert bir nefes bıraktı. "Kanıtlarsam..." dediğinde bunu içten içe ne kadar fazla istediğimi fark etmiştim. "Kanıtlarsam pişman olacaksın biliyorsun değil mi?"
Pişman olmayı diledim ama ona sadece bakmak dışında bir şey yapmadım.
Bu tepkim onu daha da sinirlendirirken bileğimi asla bırakma gereği duymadan ikimizi de kapıya götürdü. Odadan dışarıya çıktığımızda o birkaç adım öndeydi ve kolumdan tutarak çekiştiriyordu beni. Tavrı, bakışı ve konuşması bile yabancıydı bana ama bu şu an sorun edeceğim son meseleydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CRAPOTER / HunHan
FanfictionYalanlar. Ayağa dolanan, başa çorap ören yalanlar. Luhan bir doktordu. Bir gece acil servisini ziyaret eden adamın hayatını hem mahvedeceğini ve hem de onu bulutların üstündeymiş gibi hissettireceğini bilmiyordu. Yalanlar onun hayatının her yerind...