BÖLÜM 4

296 39 174
                                    

Selağağağağaaaaaam aşkonuz geldi geldi geldi.

Sizi seviyorum bebişlerim.

Yorumlarınızı alır mıyım?

Öpüldünüz kocaman.

"İşte oldu."

Elimdeki son takım elbiseyi de dolaba asıp gözlerimi fazlasıyla düzenli bir şekilde duran dolabın içinde gezdirdim. Sehun bir haftanın ardından taşınmaya karar verdiği için ve evde canım sıkıldığı için ona yardım etmeye gelmiştim. O da dilersem kıyafetlerini dolaba asabileceğimi söylemişti.

Dehşetteydim.

Dolabında asılı duran çoğu İtalyan marka Ermenegildo Zegna takım elbise, ya bir yerine bir şey olursa diye düşünerek korka korka yerleştirmeme sebep olmuştu. Sehun her ne kadar bir sorun olmayacağını söylemiş olsa bile, ufak bir kırışıklık olması benim için büyük problem yaratacağından tam bir saattir takımları asıyordum.

"Bunları giyiyor musun?" diye sordum açık gri, beyaz çizgileri olan bir takımın kolunu tutup Sehun'a göstererek. Kumaşı yumuşacıktı ve beni dehşete düşüren belki de buydu.

Sehun yatağının karşısına, raflara yerleştirdiği biblolardan başını kaldırıp kısa bir an bana baktı. Başını ağır ağır sallayıp, "Özel günlerde." dedi sessizce, hemen sonra işine geri dönmüştü. "İşin varsa eğer gidebilirsin."

Dudaklarımdan garip bir mırıldanma dökülürken tuttuğum ceketi bıraktım ve birkaç adım geriye gidip yatağın üstüne oturdum. "Hayır, işim akşama. Jihoon'la annesinin yanına gideceğiz." dedim umursamazca. "Her şeyi neredeyse buraya doldurmuşsun, diğer odayı neden kullanmıyorsun?" diye sordum. Gözlerim bir tur odanın içinde dolaştı ve en son duraksayan Sehun'a dokundu. "Hım?"

"Orası da doldu." diye mırıldandı kolinin içinden bu sefer kitaplarını almaya başlamadan hemen önce.

Derin bir nefes alıp ellerimi yatağın üstüne bastırdım ve yataktan aşağıya sarkan bacaklarımı salladım. "Kore'de silah taşımak kanuna aykırı diye biliyorum." dedim sessizce. Sehun'un bakışları bana döndüğünde, yanımdaki kutuyu işaret ettim. "Neden bir silahın var?"

Sehun bir bana bir de yanımdaki kutuya bakıp güldü. "Tüfeklerim de var." dedi ve kaşlarımı çattığımı gördüğünde hızla ekledi. "Babam avlanmayı seviyordu. Bu yüzden silah koleksiyonu vardı ancak henüz hiç kurşun görmedim, boş."

Alt dudağımı, üst dudağımın üstüne kapatıp başımı ağır ağır salladım. Sehun yavaş adımlarla yanıma yaklaştı ve az önce dolabın üst rafına ayakkabı kutularını yerleştirmek için üstüne bastığım sandalyeyi, bacaklarımın önüne çekip oturdu. "Daha önce hiç atış poligonuna gittin mi?"

Kutuya uzanan eline bakarken, "Bir kez gitmiştim," dedim ve artık sandalyenin altında kalan ayaklarımı üst üste attım. "Hedefi tutturamadığım için sinirlendim, bu yüzden bir daha da uğramadım."

Kısık sesle güldü. Kutuyu aralayıp içinden çıkan silahı parmaklarının arasına aldığında, gözlerim öylece ellerindeydi. Sanki sözlerini doğrulamak ister gibi şarjör'ü çıkarttı, "Boş." deyip bana gösterdikten sonra geri yerleştirdi.

Silahı iki elinin üstünde tutup bana yaklaştırdığında, gümüş silahın işlemelerini daha iyi görebilmiştim. "Özel seri bir tabanca. Kişiye özel üretiliyordu." diye açıkladı kısık sesle. Tetik ve kabza kısmı maviydi ve açıkçası bir tabancanın bu kadar güzel olabileceğini hiç düşünmemiştim. "Babam gövdesindeki işlemeyi kendisi yaptı, doğum günü hediyemdi."

CRAPOTER / HunHanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin