Selaam ben geldim beeen.
Yorumlarınız için teşekkür eder ve sizi öperim. Bir de geçen bölüm benden önce ölme kısmında angst olacağını düşünmüşsünüz ama ben angst yazmıyorum...
Bu bölümde de yorumlarınızı alırsam eğer çok mutlu olurum. Görüşürüüz.
(Sehun'dan.)
O gözlerle kilitlenip kalmıştım, çıkmazım burasıydı.
Sağduyumu nasıl koruduğumu, kararları nasıl aldığımı, nasıl içinde bulunduğumu an'a tutunduğumu bilmiyordum. Bir kargaşanın oluştuğunu, kaosun arttığını fark ettiğimde etrafımızda güvenlik görevlileri ve site sakinleri vardı. Yanıyordum, donuyordum. Ölüm bana bu kadar uzakken ona nasıl böylesine yakın olabilirdi bilmiyordum.
Birisinin ambulansı aradığını fark ettiğimde Luhan ve ben yerdeydik. Kolum sırtını sarmıştı. Parmakları yarasına baskı yapıyordu ve ben kan görmeye, dökmeye alışkın bir adam olarak onun yarasını tutamadım.
"Seni götüreceğim," diye fısıldadım kulağına doğru. "Sakın bayılma. Duydun mu güzelim, sakın bayılma."
Ayağa kalkmaya yeltendim ama başını belli belirsiz iki yana sallamıştı. "Hareket ettirme," dedi güçsüz bir sesle. Daha sonra parmakları kabanımdan ayrıldı ve kendi beline götürdü. "Kurşun içeride kalmış, ambulansı bekleyelim." Dudaklarını aralayıp sesli bir soluk bıraktı. "Sandığım kadar acıtmıyormuş."
Canının yandığını görüyordum ama gözlerinden yaşlar akmaya başladığında yüzümdeki maskenin dağıldığını hissettim. Soğukkanlı kalmak işten bile değildi. "Luhan kan kaybediyorsun." dedim ve onu dinlemeden bir kolumu sırtına diğer kolumu dizlerinin altına sararak ayağa kalktım. Gözlerim güvenlik görevlilerine çevrildi. "Cebimde anahtar var, al kullan şu arabayı."
Anlamsız bir endişeyle kaşlarını çattı. "Ne?"
"Kullan şu siktiğimin arabasını!" diye bağırdığımda sadece o değil, Luhan'da irkilmişti. Güvenlik görevlisi yanıma yaklaşıp elini cebime attı ve çıkarttığı anahtarla beraber arabaya yaklaştı. Arka kapıyı açarak doğruca ön tarafa dolaştığında, Luhan'ı büyük bir dikkatle arabanın arka koltuğuna yerleştirdim.
Kapıyı kapatarak diğer tarafa dolaştığımda hareketlerimde bir tutarsızlık vardı. Bu zamana kadar soğukkanlı yanımı kimsenin parçalayamayacağını düşünmüştüm. Büyük bir yanılgıya düşmüştüm. Arabanın içine yerleşip başını dizlerimin üstüne çektim. Sandığımdan daha güçlüydü, hâlâ parmaklarını yarasına sıkı sıkı bastırabiliyordu.
"Doğrulmam lazım," diye fısıldadı araba hızla öne atılırken.
"Luhan böyle kal," dediğimde gözlerini gözlerime çevirip güldü. "Doğrulmazsam eğer bu arabanın içine kusarım ve inan bana kustuğumu gördüğüm için tekrar tekrar kusabilirim. Kurşundan değil de kusmaktan öldüğümü düşünsene..."
"Yapma şunu," diye fısıldayıp elimi sırtına yerleştirdim ve ağır ağır kalkmasına yardımcı oldum. Sırtını göğsüme yaslayıp dişlerinin arasından sert bir nefes çekti. Çenemi göğsümdeki başının üstüne yasladığımda, yavaş yavaş titremeye başladığını hissetmiştim.
Boynundaki atkısını çıkartmak istediğinde ondan önce davranıp atkıyı çektim. Ardından kabanını omuzlarından aşağıya düşürdü ve onu da çıkarttı. Terliyordu ve hatta üşüyordu. Beyaz gömleği neredeyse kıpkırmızıydı artık. Atkısını alarak yarasına bastırdığımda irkildi ve inlememek için kasıldı.
Başını omzuma yasladığında gözlerinin ağır ağır kapanmaya başladığını hissettiğim için, "Luhan uyuma," dedim kısık sesle. "Bak çok az kaldı, uyuma lütfen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CRAPOTER / HunHan
FanfictionYalanlar. Ayağa dolanan, başa çorap ören yalanlar. Luhan bir doktordu. Bir gece acil servisini ziyaret eden adamın hayatını hem mahvedeceğini ve hem de onu bulutların üstündeymiş gibi hissettireceğini bilmiyordu. Yalanlar onun hayatının her yerind...