Nerede kaldığınızı unuttuysanız eğer diğer bölüme göz atabilirsiniz...
Hala buralarda birileri varsa, selam.
Hatalarım varsa kusura bakmayın. Hepiniz öpüldünüz.
Oh Sehun, kısa kirpiklerini aralayarak bana baktığı an, ben kıyafetlerim üzerindeyken çırılçıplak kalırdım. Bana baktığında sadece beni görmüyordu o, bana baktığında benim ruhumun derinliklerine kadar inmeyi başarıyordu. Neye kırgın olduğumu, neye sevindiğimi ya da sinirlendiğimi anlayabiliyordu.
Bana öyle bakıyordu, beni anlıyormuş gibi.
Ben de onu anlamak istiyordum, onun kırgınlıklarını omuzumda ağlarken değil, kırgınlığıyla yüzleştiğinde görmek istiyordum. Çünkü o zaman güçleneceğini biliyordum.
Arabayı evin kapısında durdurup peş peşe kornaya bastım. Onu kırgınlığıyla yüzleştirecektim. Sehun bundan habersiz sadece bir dakika sonra evden çıktığında, üstünde siyah bir gömlek ve siyah bir pantolon vardı. Boynundan aşağıya gümüş bir kolye sarkıyor, ucu gömleğinin içinde kayboluyordu. Ceketini elinde tutarak güneş gözlüğünü gözlerine yerleştirdi ve arabaya yaklaştı.
Kapıyı açıp ön koltuğa oturduğunda kısa bir an gözlerinin gerisinden bana bakıp dudaklarıma uzanmıştı. Onun öpücüğüne karşılık verdim. Ardındna geriye çekilip emniyet kemerine uzanmasını izledim. "Nereye götürüyorsun kocanı?"
Dudaklarım ufak bir gülümsemeyle kıvrıldıktan sonra bakışlarımı yola çevirdim ve vites değiştirdikten sonra gaza yüklendim. "Bir yere davetliyiz." dedim sessizce. "Sana söylemek istediğim ve vermek istediğim bir şey var. Hepsini gittiğimiz yerde öğreneceksin."
"Aklıma eğlenceli şeyler geliyor." dedi bir bacağını diğerinin üstüne yerleştirip bedenini biraz daha bana çevirerek. "Hayallerimi yıkma sakın."
"Otele gitmiyoruz." dediğimde ofaldı. Gülüşüm biraz daha büyürken kısa bir an ona baktım. "Havalı mıyım? Gözlüğümü versene."
"Çok havalısın, sağa çek elleşelim." dedi ve torpidoyu açıp gözlüğümü eline aldı. Onu gözlerime yerleştirdiğinde uzun bir ıslık çalmıştı. "Hadi arka koltuğa geçelim."
"Hayır."
"Ne demek hayır?" Elini kulağıma uzattı, küpeme dokundu ve omzumdan aşağıya indirdi. "Çok ayıp."
Araba sitenin büyük kapısından çıkarak caddeye indiğinde camı açtım Sehun'u umursamadan. Hava bugün çok sıcaktı, bu yüzden ben de beyaz bir gömlek giymiştim. Kumaşı üstümde fazla salaş durduğu için camdan vuran rüzgar yüzünden uçuşmaya başladı. "Sehun beni elleme." dedim omzumdan koluma doğru yol alan eline bakarak. "Kaza yapacağız şimdi."
"Biraz daha ellememe izin verirsen güzel arabamı parçalamana razı gelebilirim." dediğinde ona ters bir bakış attığım için elini çekti. "Tamam ya."
Dirseğimi açık camın kenarına yaslayıp parmak uçlarımla direksiyonu tuttum, diğer elimi bacağımın üstüne yerleştirdim. "Taeyoo hâlâ hastanede," dedim kısık sesle. "Bugün uyandı ama bileğinin yatağa kelepçeli olduğunu gördüğünde epey delirdi." Kısa bir an gerilen yüzüne baktım. "Kapısında dört polis var, baban da adam dikmiş koridora. Acayip gergin bir ortam..."
"Göz boyuyor." dedi Sehun anında kalkanını üstüne geçirerek. "Yakında Taeyoo'nun oradan kurtulmasını sağlayıp yine karşımıza dikecek, göreceksin."
"Sanmıyorum Sehun," dedim ve kendi şeridimde ilerlerken yol boş olduğu için gaza biraz daha yüklendim. Sehun herhangi bir şey söylemedi. Konu babası olduğunda hemen parlıyordu, üstüne gitmek istemediğim için dudaklarımı birbirine bastırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CRAPOTER / HunHan
FanfictionYalanlar. Ayağa dolanan, başa çorap ören yalanlar. Luhan bir doktordu. Bir gece acil servisini ziyaret eden adamın hayatını hem mahvedeceğini ve hem de onu bulutların üstündeymiş gibi hissettireceğini bilmiyordu. Yalanlar onun hayatının her yerind...