Önümdeki kalın kitabın sayfası, aralık kalan balkon kapısından içeriye giren rüzgârla uçuştu. Masanın üstündeki kitaplarda göz gezdirip ufak bir defteri kitabın kenarına bıraktım ve başımı kaldırıp Sehun'a baktım.
Gözleri büyük bir dikkatle üstümdeydi. Muhtemelen çalışmayı ne zaman bırakacağımı merak ediyordu çünkü onunla bir davete katılmamı istiyordu. Onlarca kez çalışmam gerektiğini tekrarlamıştım, istiyorsa yalnız gidebileceğini de söylemiştim ama verdiği tek cevap şuydu;
"Sen gelmiyorsan eğer tek gitmemin ne anlamı var?"
"Sehun çalışmam gerek." diye mırıldandım gözümdeki demir çerçeveli gözlüğü çıkarıp masanın üstüne bırakarak. "Bak sınavıma şurada üç ay anca var, gece gündüz çalışmalıyım neden anlamıyorsun? Hem..." Gözlerimi cama çevirdim. "Hava da çok soğuk... Kalalım evde."
Sehun kollarını masanın üstünde birleştirip çocuk gibi çenesini de kollarının üstüne yasladı. "Sadece bir saat," dedi kısık sesle. "Seni de zorlamak istemiyorum ama yalnız gitmek hiç içimden gelmiyor. Üstelik katılmam gereken bir davet. Hatta ikimizin katılması gereken bir davet..."
Elimdeki kalemi parmaklarımın arasında çevirirken, "İkimizin mi?" diye sordum.
Başını salladı. "Sen ailenin yeni üyesisin." dedi ve yüzünde hoşnutsuz bir ifade belirdi. "Seni o heriflerin arasına sokmayı ben de istemiyorum ama babam da katılmanın uygun olacağını düşünüyor... Gelecek misin?"
Çocuk gibi sorması içimde büyük bir yer edinince, "Tamam." dedim ve kalemi kitabın arasına bıraktım. "Ama sadece bir saat ve takım elbise giymem."
Çenesini kollarının üstünden kaldırıp, "Dilediğin gibi." dedi sessizce. Ardından masanın üstündeki elimi tutup kendisiyle beraber beni de ayağa kaldırdı. Beraber çalışma odasından çıkıp aynı koridordaki odamıza girdiğimizde, parmaklarımı parmaklarından ayırarak dolaba ilerledim.
Dolabın cam kapılarını açarken, Sehun arkamda tişörtünü çıkarıyordu. İçeriye girip bir süre askılara bakındım. Bir sürü mafyayla dolu bir ortamda takım elbise en uygun olandı aslında ama gerçekten giymek istemiyordum. "Şık bir yerde mi olacak?" diye mırıldandım kendime siyah bir keten pantolon çekerken.
Sehun beni onaylar gibi bir ses çıkarttığında altımdaki şortu sıyırdım ve onun yerine pantolonumu giydim hemen. Ardından askıdan, üstünde beyaz çizgiler olan siyah gömleğimi aldım ve tişörtümü çıkararak yerine onu giydim. Gömleğimin düğmelerini kapatarak uçlarını pantolonuma sıkıştırdığımda ortadaki komodinin üst çekmecesini açmış, içinden bir kemer çıkartmıştım.
Kemeri belime takıp yine aynı çekmeceden siyah kayışlı bir saat alıp bileğime taktım. Boynumdaki gümüş kolyeyi çıkaracaktım ama aynadan baktığımda hoş göründüğü için çıkartmamaya karar vererek askıdan kendime siyah, çizgileri olan bir ceket çıkarttım. Ceketi komodinin üstüne bırakarak siyah ayakkabılarımı aldım ve giydim.
"Sehun," Bedenimi arkamdaki Sehun'a çevirdiğimde, onun da hazırlandığını gördüm. Her zaman olduğu gibi yine siyah giyinmişti. Sanırım uygun renk siyahtı. Onu süzerek yanına yaklaştım. "Sabah duş aldım ama tekrar almalı mıyım? Koklasana beni."
Sehun bir an gülecek gibi oldu. Boğazını temizleyip tek kolunu belime sardıktan sonra beni kendisine çekti ve burnunu saçlarımda gezdirdi. Saçlarımdan ağır ağır boynuma indiğinde bir şey söylemediği için kaşlarımı çattım ama geriye çekilmedim.
Bir diğer kolunu da belime sıkıca sararken derin nefesler aldığını anlayabiliyordum. Beni birkaç adım geriye götürerek sırtımı cam kapaklardan birisine yasladığında burnunun yerini dudakları aldı. Tüylerimin diken diken olduğunu hissettim, heyecan kanıma öyle hızlı karıştı ki, bir anda kalbimin atış hızı bile değişmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CRAPOTER / HunHan
FanfictionYalanlar. Ayağa dolanan, başa çorap ören yalanlar. Luhan bir doktordu. Bir gece acil servisini ziyaret eden adamın hayatını hem mahvedeceğini ve hem de onu bulutların üstündeymiş gibi hissettireceğini bilmiyordu. Yalanlar onun hayatının her yerind...