Yağmur damlalarının yıprattığı bedenimde. Yorgunluk en küçük zerreme kadar hakim oluyor. Bu sırada kuzeyden esen şiddetli rüzgar soğuktan tir tir titrememe neden oluyordu.Yağmurdan ıslanan ellerimi ıslak tişörtümün üzerine sürterek kurulamaya calışıyor acizliğimi ve mallığımı her anımda hissettiriyordum. Hâla yarı ıslak olan elimi sırılsıplak pantolonumun cebine soktum ve cebimin içini iyice karıştırmaya başladım . Sonunda aradığım şeyi bulmuştum. Cebimden çıkardığım telefonunun yağmur damlalarıyla kaplı ekranını elimle yavaşça silerek ekran kilidini açtım ve ekranın sağ üst köşesindeki saate baktım "20.46" saat iyice ilerlemişti ve ben halâ bu eski fabrikanın çatısındaydım.Artık kendimi toplamalı ve bir şeyler yapmaya çalışmalıydım.Derin bir nefes aldım ve karşımdaki binanın ikinci katındaki camı açık daireyi gözüme kestirdim. Belki içeri gire bilirsem binanın diğer tarafındaki var olmasını umduğum camdan veya merdivenlerden dışarıya çıkabilirdim. Yavaşça duvarın kenarına geçtim ve karışımdaki bina ile aramdaki mesafeye baktım yaklaşık sekiz metre civarı bir mesafe ve on metre yüksekliğindeki duvarın dibinde aç bir şekilde et bekleyen yüzlerce zombi vardı. Şimdi bir karar vermeliydim bu ölüm oyununda ya burada aç susuz ölümü bekliycektim yada bir erkek gibi davranıp tüm korkularımı yenerek o binaya doğru atlıyacaktım.....Biliyorum belki bir malım ama o an için aklımdaki tek mantıklı kararının atlamaktan yana olması bu kadar saçma fikirlerimin olmasına rağmen neden hala hayatta olduğuma şaşırma sebeplerimden biriydi.Yere doğru eğildim ve ayakkabımın bağcıklarını tekrar bağladım.Ardından bacağıma takılı olan bıçakları kontrol edip tekar yerine sağlam bir şekilde yerleştirdim. Artık hazırdım fabrikanın çatısının diğer köşesine geçtim derin bir nefes aldım ve düşünmeye başladım. Hata yapamazdım. Yapacağım en küçük hata ölümümle sonuçlacak bir etki tepki sistemi yaratacak ve sonunda zombi maması olmamı sağlıycaktı. Fabrikanın diğer ucunda beklerken üçten geriye doğru saymaya başladım. "Üç ,iki bi-" dediğim sırada gecenin karanlığında yankılanan güçlü gökgürültüsü benim başlama işaretim oldu. Kendimi hedefime odakladım ve fabrikanın çatısında.Var güçümle hiç bir yere takılmamaya çalışarak duvarın kenarına kadar hiç durmadan koştum ve tam duvarla boşluğun arasındaki bir kaç santimlik yerden bütün güçümle karşı binaya doğru atladım......
Şu an benim için zaman durmuş gibiydi az önce sekiz metre gibi görünen aradaki mesafe şu anda yüzlerce metre gibi geliyor ve her saniye bu mesafe daha bir artıyor...Bu sırada şiddetle yüzüme ve bedenine çarpan soğuk rüzgar içimdeki titreme ve korku hissini daha bir artırıyordu .Ne yapmıştım ben böyle. Bile bile ölümüme atlamıştım. Bu sırada zaman tekrar hızlanmaya başlıyor ve aradaki mesafe kısalmaya başlıyordu. Korkudan gözlerimi kapamış cama yetişmeyi umuyordum ki bir an bir yere çarptığımı hissettim ve gözlerimi açtığım kendimi bir anda dairenin camının kenarındaki sürgülü demir parmaklıklara tutunurken bulmuşdum . Ama bir terslik vardı. Elim yağmurdan ıslanan demir parmaklıklardan aşşağıya doğru yavaşça kayıyor . Bu sırada sokaktaki yüzlerce zombi ise beni fark etmiş, o hastalık ellerini aşşağıya doğru sarkmış bedenimden bir parça kavramak için yukarıya doğru uzatıyordu.
Bunlar olurken aklımdan geçen tek şey " A. M. K benim yapacağım planın ben kimim ki süpermen mi? Niye atlıyorum mal gibi binadan binaya al bak şimdi ne olacak zombi maması olucam tabiki. Tamam ya daha ne kasıyorum bırak kendini zaten herşey boş değilmi ne için yaşıyorum amacım ne burda olmamdaki koskoca bir HİÇ " diye düşünüyordum ve gözlerimi yumup yavaş yavaş kayan elimi bir anda bıraktım......... " İşte buda benim sonummuş demek Sanki ne güzellik kalmıştı ki yaşamaya değer bu dünyada " diye mırıldanarak aşağı ya doğru düşüyordum ki elimden sertçe tutan bişey beni yavaşça yukarıya doğru çekmeye başladı ve " Hey sen nereye gidiyorsun evlat" bu şefkatli içime işliyordu ;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİRÜS:ÖLÜLER ŞEHRİ
Science FictionSadece yağmur şırıltıları ve hırıltı sesleri geliyordu.İnsanlar sessizce bir tarafa gizleniyor.O sırada karanlık sokaklarda ve aralarda onlarca insan silüeti beliriyordu..Ne oldu ne oldu bunca insana belki bir hastalık belkide tanrının insan oğlunda...