Çok geçmemiştiki Demirin bahsettiği yer olan yer altı şehri İronin bilinen tek girişi olan güney kapısının yakınlarına varmıştık ve İronin yaklaşık iki yüz metre ilerisindeki terk edilmiş araba mezarlığının içinde saklanarak etrafı gözetlemeye başlamıştık, çelik ve demir tellerle örülü metro girişinde iki adet eli silahlı adam nöbetleşe bekliyor, Bu sırada bir kaç aylak ise tel örgülerin etrafında amaçsızca turluyordu.Arkama dönüp etrafına baktığımda ise Oğuz elindeki bıçaklardan birini askeri tarz uzun çizmesinin içine saklıyor, Eylül ise elimizdeki silahları yol kenarındaki eski bir arabanın bagajına saklıyordu..... Herkesin yüzünde bir nebze hüzün ve kaygı vardı ama Kumsal bu gün biraz farklıydı, gözlerindeki o donukluk ve öfkeli bakış bana Emrenin son dakikalarını hatırlatıyor. Ve bu durum beni her saniye daha fazla korkutmaya başlıyordu. Derin bir nefes aldım ve arkamda duran Eylüllere baktım. " Hazırsanız başlıyoruz" dedim . Eylül ise " unutmayın gençler role uygun davranıyoruz bizler şans eseri buradan geçen ve daha önceden tüm grubu saldırıya uğramış bir grup aç ve yorgun yolcuyuz" dedi ve yerde duran sırt çantalarımızı sırtlanıp metronun girişine doğru yürümeye başladık. Bu sırada metronun girişindeki adamlardan biri bizi fark edip demir tellere yaslandı ve elindeki silahı bize doğru uzattı " hey siz oradakiler ne arıyorsunuz burda"
- lütfen yardım edin
-Ellerinizi göre bileceğim şekilde yukarıya....
-Lütfen silahsızız.
-Sakın yanlış bişey yapmaya kalkma delikanlı sadece denilenleri yap ve ellerinizi havada buraya doğru gelin
-Tabikide efendim
- ne işiniz var burada ?
- Lütfen bize yardım edin efendim ne kalacak bir yerimiz nede bir gün daha dayanacak gücümüz kaldı
-Sana neden inanayım , bir avuç çocugun haftalardır tek başlarına bu felaketin içinde dayanmaları imkansız.
-Haklısınız efendim bir grubumuza vardı ama birkaç gün önce büyük bir aylak grubu tarafından saldırıya uğradık ve nerdeyse bütün grubum gözlerimin önünde diri diri parçalara ayrıldı. Bizler ise zar zor hayatta kaldık ve herşeyimizi kampımızda bırakıp kaçmak zorunda kaldık. Dedim bu sırada benle konuşan adamın arkasındaki adam sessizliğini bozdu " onlara yardım etmeliyiz"
- onlara güvenemeyiz Furkan
-buna biz karar veremeyiz Kadir bu kararı Miraç'a bırakmalıyız
- Öyle diyorsan öyle olsun , hadi ozaman gençler tek sıra halinde girişe doğru gelin dedi ve Furkan sırayla hepimizin üstünü arayarak silahlarımızı ve bıçaklarımızı toplamaya başladı. Bu sırada Kadir ise elindeki telsiz ile içeriye haber verdi " Acil nöbet değişim talebi sıradaki grubu buraya gönderin "
-Anlaşıldı çocuklar bir grup hemen oraya geliyor
- Tamam bekliyoruz Doğa
Bir müddet sonra....
Metro girişi ile içeriyi ayıran devasa demir kapı yavaşça açıldı ve kapının önünde beliren biri kız diğeri amerikan özentisi erkek iki kişi yavaşça dışarıya doğru çıktı. Bu sırada Amerikan filmlerinden fırlamış gibi duran adam sakinliğini ve tavrını hiç bozmadan parmaklarını kıtlatmaya başladı "Bunlarda kim ''
-tellerin etrafında dolaşırlarken bulduk Engin
-Anladım herneyse kolay gelsin
Dedi ve furkan elindeki silahla bizi dürterek kapıyı işaret etti " giriyoruz çocuklar" ve hızla furkanın tarif ettiği şekilde merdivenlerden aşşağıya doğru inmeye başladık. Bu sırada etrafa göz ucuyla baktığımda her kapının dibinde bekliyen eli silahlı adamları fark ettim. Burada neler dönüyordu tam olarak anlam veremiyordum ama bir şey saklıyorlardı. Bu hareketleri ve tutumlarından belliydi. Beş dakika sonra ironin meydanına çıkan giriş kapısına ulaşmıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİRÜS:ÖLÜLER ŞEHRİ
Science FictionSadece yağmur şırıltıları ve hırıltı sesleri geliyordu.İnsanlar sessizce bir tarafa gizleniyor.O sırada karanlık sokaklarda ve aralarda onlarca insan silüeti beliriyordu..Ne oldu ne oldu bunca insana belki bir hastalık belkide tanrının insan oğlunda...