"KIZIM OLURSA SENİN ADINI KOYACAĞIM İSMİNİ SÖYLEDİĞİM DE O KOŞSUN KOLLARIMA."
O haberi dinledikten sonra sinirlerim bozulmuştu elimdeki kahve fincanını yere düşürmüş ve ortalığı batırmıştım gözlerim beni yanıltmadı yine akmaya başlamıştı bu kadar zayıf mıydım ben Göktuğ bana ne yapmıştı böyle? Başka kız olabilirdi yanında neden Güneş? İlgilendiğimden değil ne yaparsa yapsın bana ne ama Güneş'in bana ne yaptığını biliyordu o kadar şeyden sonra olmazdı bunları düşünmek istemiyordum. Koltuktan kalkıp odaya doğru yürüdüm hava çok sıcaktı üstümdekilerden kurtulup havuza girmek istiyordum dolabı açıp mayo aramaya başladım beni hiç şaşırtmadı çünkü dolapta yoktu bir umut çekmecelere bakmaya karar verdim çekmecelerin bir tanesini açtığım da şortlar, bikiniler, mayolar hep buradaydı bir tane mayoyu elime aldım giyinip havuzun başına geçtim kapıda ki adamların bir tanesini yanıma çağırdım şezlong ve meyve suyu getirmesini istedim.
Onsuz hayat çok güzel bir şeymiş tadını çıkarıyordum adam kafasını sallayarak yanımdan uzaklaştı. Ben de kendimi suya bıraktım su bayağı iyiydi kollarımı çırpıyor bütün sinirimi suya akıtıyordum uzun süre sudan çıkmadım bayağı rahatlamıştım artık sudan çıkma vaktim gelmişti çünkü içimdeki canavar acıkmıştı sanırım bu bana dokuz ay çok kilo aldırır üstümü havlu ile kuruladım sonra meyve suyunu elime alıp mutfağa girdim kendime sandviç yapıp afiyetle yedim. Duş yapmam lazımdı odaya çıkıp kendimi banyoya attım sıcak bir duş iyi gelmişti bornozu giyinip aynada kendime baktım karnım günden güne daha da büyüyecekti ve ben bunu nasıl Göktuğ'dan saklayacaktım, ne yapacaktım o zaman? Elimi karnıma koydum. "Seninle ne yapacağız meleğim baban bizi bırakmayacak, kurtulamayacağız ondan." Elimi karnımdan çekip banyodan çıktım evde kimse olmadığı için rahat hareket edebiliyordum odaya geçip çekmeceyi açtım ve iç çamaşırlarımı aldım.
Sonra dolabı açtım buraya bir şey getirmemiştim ama benim zevkime göre giysiler vardı üstüme deri şort ve beyaz bir büstiyer giyindim sonra da saçlarımı kurutup topuz yaptım hafifte makyaj yapıp odadan çıktım evde sıkılmıştım biraz dışarı çıkmam gerekiyordu o an kendimi dışarı attım. Adamlar hemen yanıma gelip beni durdurdular. "Gökçe Hanım nereye?"
"Ormanda gezmek istiyorum izin yok mu yoksa?" "Yanlız gidemezsiniz Gökçe Hanım bizim de sizinle gelmemiz gerek anca öyle gidebilirsiniz." "Çok lazımsınız." "Bir şey mi söylediniz Gökçe Hanım?"
Hiç kimseyle uğraşamazdım. "Olur." Anlamında kafamı salladım ben önden, onlar arkamdan ormandaki patika yola girdik. Ormanda hayvanların sesi, rüzgarın uğultusu, yaprakların düşmesi güzel bir atmosfer yaratıyordu yürüdükçe daha da güzellikler artıyordu bu yolculuk ikimize de iyi gelmişti bankın üstünde oturan biri vardı sanki öyle görünüyordu hiç düşünmeden yanına gittim zaten o da tekti kitap okuyordu birisiyle konuşmam lazımdı yoksa sıkıntıdan patlayabilirdim."İyi günler." Adam kafasını kitaptan kaldırıp yüzüme baktı ben yaşlı bir adam beklerken bu Nazlı'yı bile kıskandıran cinsten yakışıklı bir adamdı. "İyi günler tanışıyor muyuz?" "Hayır tanışmıyoruz ben Gökçe Özdemir." Elimi uzatmıştım o da elini bana uzattı. "Memnun oldum Gökçe Hanım ben de Pars Eroğlu." Pars beni oturmak için yanına davet etti ben de oturdum muhabbet edebilmek için okuduğu kitabı sordum ve sohbet etmeye başladık bayağı iyi güzel bir sohbet olmuştu konuştukça Pars'la bir çok ortak noktalarımız olduğunu fark ettik. Korumaları sordu ne yalan söyleyeceğimi bilmediğim için abimin adamları dedim. "Çok kontrolcüdür da beni yalnız bir yere bırakmaz sağ olsun." Pars gülümsedi korumalar bana kötü kötü bakmaya başladı kalkmam gerektiğini anladım ayağa kalkıp elimi Pars'a uzattım. "Tanıştığımıza çok memnun oldum." "Ben de Gökçe tekrar görüşebiliriz değil mi?" "Tabii ki ne zaman istersen Pars seninle sohbet etmek çok iyiydi." "O zaman bu akşam bir kahve içebiliriz." "Olur ama nerede içeceğiz ki burada bir kafe olduğunu düşünmüyorum?" Gülümsedi. "Evet haklısın o zaman benim evim de olur mu?" Biraz düşündüm onun evin de olmazdı.
Göktuğ bunu duyarsa Pars'ı öldürürdü. "Bence benim evim de olsa daha iyi olmaz mı hem abim de kızmamış olur?" Pars kafasını sallayıp yanımdan uzaklaştı ben de korumaların yanına gittim. "Gökçe Hanım bu adam kimdi? Yanınızda ne işi vardı?" "Size ne acaba? Size hesap vereceğimi bilmiyordum siz işinize bakın akşam bana kahve içmeye gelecek bunu bilseniz yeter sorun çıkarmayın gidelim hadi!" Bunu söyledim çünkü Göktuğ'a söyleyeceklerini adım gibi biliyorum biraz da onun canı sıkılsın ama değil mi mafya bozuntusu, gıcık işte? Bu yolculuk beni çok yormuştu biraz sonra eve girdim çok yorulmuş olmama rağmen akşama hazırlık yapmam gerekiyordu elimi, yüzümü yıkayıp mutfağa girdim dolabı açıp kek malzemesi çıkardım ve çikolatalı kek yapmaya başladım hem şarkı söylüyor, hem de kek yapıyordum. Keki yaptım fırına girmek için hazırdı fırının derecesini ayarlayıp yirmi beş dakika pişirmek için iki yüz elli dereceli fırına attım artık yirmi beş dakika beklemek kalmıştı mutfağı toparlamaya başladım bir gözümde dışarıdaydı korumaların biri hararetli bir şekilde telefonda konuşuyordu kesin Göktuğ Beyimize haber veriyordur aman bana ne muftağın işini bitirip fırına baktım kekim pişmişti.
Keki fırından çıkarıp tezgahın üstüne koydum artık biraz dinlenme vaktiydi oturma odasına doğru yürüdüm ve kendimi koltuğa bıraktım ben böyle biri değildim daha yeni tanıştığım adamı hemen evime davet etmezdim Göktuğ'un yanında huylarım da değişmişti Pars iyi bir insandı onu sevmiştim tabii ki arkadaşça artık düşünmeyi bıraktım biraz uyumam lazımdı gözlerimi kapatıp kendimi uykuya bıraktım. "Gökçe gel kızım." "Geliyorum babacığım." Baba mı? Gökçe mi? Ne oluyordu acaba? Neyin içindeyim ben? Bir ormandaydık içinde piknik alanları olan bir yer karşımda Göktuğ ve yanında küçük bana benzeyen güzeller güzeli bir kız çocuğu vardı bu bizim çocuğumuz muydu? Yanlarına gitmek istiyordum ama çabalarım sonuçsuz kalıyor yanlarına gidemiyordum. "Babacığım annem nerede? Neden yanımızda değil?" "O bizi istemedi meleğim seni benden sakladı ve bizi bırakıp gitti." Hayır öyle bir şey yok benim seni istemediğim yalan meleğim inanma ona ben sadece seni ondan sakladım inanma ne olur inanma! "Hayır!" Neydi bu rüya olamazdı elimi hemen karnıma koydum. "Meleğim senden vazgeçmedim sakın beni bırakma olur mu?" Bu saçma rüyayı düşünmek istemiyordum banyoya girip elimi, yüzümü yıkadım ve kolumda ki saate baktım. "Bu ne! Bu kadar uyunur mu Gökçe? Birazdan Pars gelecek sen rezil olacaksın burada." Banyodan çıkıp hemen mutfağa indim keki tabağa koyup malzemeleri de tezgahın üstüne bıraktım artık bir tek Pars'ın gelmesi kalmıştı.
Oturma odasında ki aynanın karşısına geçtim üstümü düzeltip saçlarımı açtım o sırada kapı çaldı hemen kapıya koştum Pars gelmişti. "Hoş geldin Pars." Kapıda Pars değil Göktuğ vardı hangi yüzle gelmişti buraya? "Pars da kim Gökçe?" Kapıyı kapatmama izin vermeden içeri girdi. "Sana ne bay kibirli seni ilgilendirmez kimse kim çık git bu evden birazdan arkadaşım gelecek." "Demek arkadaşın gelecek ha gelsin bakalım." Arkasından bağırmama bile aldırış etmeden yukarı çıktı ben de peşinden gittim benim odama girmişti dengesiz kapıyı açtım gömleğini çıkartıyordu onu görünce arkamı döndüm. "Utanma gel meraklısın beni böyle basmaya." "Çok meraklıyım ya aman ne demezsin." Gözlerini bana çevirdi kapıdan girerken üstümde ne olduğunu fark etmemişti. "Ne bu hâlin ben sana şort giyilmeyecek demedim mi? Hem sen neden bu kadar süslendin? Beni öldürmek mi istiyorsun?" "Öl ne kadar güzel olurdu değil mi?" Ama bunu içimden söylemiştim. "Evet süslendim gelen kişi benim için özel biri ve belki de sevgilim olacak kişi."
Oy ve yorumlarınızı esirgemeyin lütfen çünkü en büyük motive kaynağı okurların düşünceleridir.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere 👋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
'ɢöᴢʏᴀşɪ'
Acción"Sana benimsin demedim mi?" Ondan uzaklaşmaya çalıştım ama izin vermiyordu beni kendine daha çok yaklaştırıp gözlerini, gözlerime dikti. "Artık bir daha benden kaçmayacaksın Gökçe yoksa seni değil ama aileni öldürürüm duydun mu? Hiç acımam!" diyerek...