Bilmem kaçıncı hamuru yoğururken karşımda kibariye gibi yemek için karışım yapan Feyza'ya tip tip baktım. Feyza bakışlarımı hissetmiş olmalıydı ki başını kaldırdı ve benimle göz göze geldi. Bakışlarımdan hoşnut duymamış olmalıydı ki burun kıvırdı ve arkasını döndü. Göz devirerek önümde artık yoğurması yeterli olduğunu düşündüğüm hamura döndüm ve ellerimi geri çektim.
Annemin kirpi kraliçesi gibi içeri girmesiyle, "Anne," diye sızlandım. Annem bana evlatlıkmışım gibi baktığında umursamayıp önümdeki hamuru gösterdim. "Bu da tamam, artık çıksam mı şu boğuk mutfaktan?"
Bana gözlerini kısarak baktı ve sabır diledi. "Yengenin yanında bari böyle yapma kızım!" Dediğinde kaşlarımı kaldırdım. "Yengem mi, o kim?"
Tabi anında guguk kuşu başını kaldırdı ve bana döndü. "Benim ben Gülçehreciğim..." Ona sahte gülümsemeyle baktım. Ayh, zeki. Anamın yanında da bana tatlı tatlı davranması yok mu, ya benim yengem bir tanedir, bir tane.
Mutfaktan çıktığımda odama girip duş almak için kıyafet çıkardım ve koştur koştur banyoya girdim. Akşam Feyza ve ailesi misafirimiz olacağı için yine etrafta görünmem gerekiyordu, beni ne ilgilendiriyorsa artık.
Banyodan çıktığımda bir güzel hazırlanıp birkaç şey de sürdükten sonra hazır olduğumu düşünüp odamdan çıktım. O sırada hemen kenardaki odadan -misafir odasından- çıkan Feyza'yla bakıştık. Kız şimdiden evi bellemiş burayı. Kısa bir süzdükten sonra içten içe kıskandığımı düşündüm. Abimde akıl yoktu ama belli göz vardı, taş gibi kız tavlamış.
"Ah ah Gülçehre, Rüzgar seni başta görseydi o bilinmez kızı hiç istemezdi."
Kaşlarımı çattım ve anlamadığım bir şekilde işime kırık bir hüzün oturdu. Şimdi Rüzgar başkasını gerçekten görse bana bakmazdı, beni görmezdi, beni sevmezdi. Ama ben...
"Ne diyon Gülçehre, yok kız falan." Diye kendi kendime kızdığımda Feyza yüzüme anlamsız bir ifadeyle baktı. Daha sonra önemsiz bulmuş olmalıydı ki elini orta boydaki saçlarına götürdü. Saçlarıyla oynarken gözleri başımdaki şalı bulup iç çekti. Yanımdan ayrıldığında ben de boy aynasının önünde durup üstüme kısa bir bakış attıktan sonra annemlere yardım etmek için mutfağa geçtim.
Vakit akşamı bulduğunda ben dışarıya kurduğumuz masa düzeniyle uğraşırken annemin içerden sesini duydum. "Gülçehre şu telefonuna bak artık, üst üste ne diye ses geliyor bundan?" Diye çığırdığında kaşımı çattım. Telefonum içerideydi ve üst üste bildirim geliyordu bana, hâlâ hâlâ. Koşturarak içeri girdiğimde en son vestiyerin üstünde bıraktığım telefonumu yine orada, Feyza'yı üstüne gömülürken gördüğümde kaşımı çattım.
"N'apıyorsun sen orada?" Diye sordum. Başını suçlu edasıyla kaldırdı ve bir adım geri çekildi. "H-hiç..." Dedikten sonra ellerini beline koyup sorar gibi baktı. "Elin adamı diye kaydettiğin kim kız?"
O mu mesaj atmıştı?
Omuz silktim. "Kimse kim, sana ne?"
Burun kıvırdı. "Ben de sana üzülüyordum, kuzenim seni yarı yolda bıraktı diye. Meğersem kendine birini çoktan bulmuşsun. Allah'tan Rüzgar aklını kullanmış." Dedikten sonra yanımdan geçip gideceği sırada kolunu tutup çekiştirdim.
"Kimsenin beni yarı yolda bıraktığı yok, benim kimseyi bulduğum da yok. Haddini bil Feyza, benim özel hayatıma burnunu sokamazsın."
Feyza barut gibi olduğunda kolunu çekip yanımdan ayrıldı. Gerizekalı!
Elim telefonumu bulduğunda içimdeki az önceki heyecan uçup gittiği için bıkkın bir ifadeyle bakındım, bir beyinsiz sağolsun.
Elin Adamı: Antepli bir kızın mesajıyla yorgunluğum uçup gitmiş ve sadece o kızın kim olduğuna dair merak içime işlemişti.
Elin Adamı: Başta öylesine sandığım o merak senin kim olduğunu öğrendiğimde tatlı bir heyecana bürünmüştü.
Elin Adamı: Gülçehre, seni fotoğraflardan gördüğümde daha önce gördüğüm o küçük kız değil gibiydin ama yazdığın mesajlar hâlâ sinirlendiği an gelip beni tekmelerle vurmak istediğin cinstendi.
Elin Adamı: Sanırım o kızı canlı bir şekilde görmek istiyorum.
Dudaklarımın arasına sıkışan sırıtma ile başımı kaldırdım ve derin bir iç çektim. Bu çocuğun derdi neydi böyle? Fena halde ayarlarımla oynuyordu yalnız.
Gülçehre: Ne o, artık aşk mektubu yazmaya mı karar verdin?
Anında mesajı geldi.
Elin Adamı: Yo, içimden geldi. Sana doğru yürüyorum.
Gülümsedim.
Gülçehre: Füze olup uçuyorsun, görüyorum.
Elin Adamı: Oradan ışıl ışıl göründüğümü bilmiyordum.
Elin Adamı: Az önce bir taşa takıldım. Onu da gördün mü?
Kaşımı çattım.
Gülçehre: Ne saçmalıyorsun sen?
O sırada annemin seslenişini duydum.
"Gülçehre, misafirlerimiz geldi. Gel buraya kızım."
Pufladım ve telefona ara sıra bakarak bahçeye girdim. Bir bildirim sesi duyduğumda kimse fark etmeden ekranı açtım ve o mesajı gördüm.
Elin Adamı: Mavi yakışmış, sanırım artık bu rengi ayrı bir seviyorum.
Başımı kaldırdığımda kalabalığın arasında o cismi görmeye çalıştım ve uzun boylu, sırıtan bir beyefendi gördüm. Elin adamına bak be!
Sonradan ağzımdan kaçan kelimeyle annemin öksürük krizi başladı. Ne dedim ben? "Oha, taş!"
----
Mola...
Lütfen oy ve yorumları bırakalım. Yazma isteğim bir kat daha artsın. :/